Ankara Üniversitesi Akademik Arşivi
http://dspace.ankara.edu.tr:80/xmlui
DSpace dijital arşiv sistemi toplar, depolar, dizinler, korur ve dijital araştırma materyallerini dağıtmaya aracılık eder.2024-03-16T20:14:50ZPLA malzemeden yapılmış göz fantomunda radyokromik film dozimetri tekniği kullanarak 142PR beta doz dağılımının incelenmesi
http://hdl.handle.net/20.500.12575/90620
PLA malzemeden yapılmış göz fantomunda radyokromik film dozimetri tekniği kullanarak 142PR beta doz dağılımının incelenmesi
Genç, Merve Kayan
Brakiterapi, belirli bir hacme ve aktiviteye sahip radyoaktif kaynağın (katı veya sıvı) vücut içerisine yerleştirilmesiyle uygulanan vücut içinden (internal) yapılan radyoterapidir. Günümüzde, insan vücuduna biyo-uymlu, doz etkinliği yüksek, istenilen dozu sadece kanserli dokuya aktararak, sağlıklı dokuların korunduğu ve nispeten kısa ömürlü yeni beta kaynaklarının geliştirilmesi araştırılan bir konudur. Bu tez çalışmasında, İTÜ Triga Mark II 250kW araştırma reaktöründe üretilmiş disk şeklindeki 142Pr (yarı ömrü:19,12 saat) beta kaynağının, doku eşdeğeri PLA malzemeden 3D yazıcıyla imal edilen bir göz fantomuna verdiği doz ve bu fantom üzerindeki doz dağılımı radyokromik film dozimetri (RFD) tekniği ile incelenmiştir. 142Pr şimdiye kadar brakiterapi alanında radyoaktif kaynak olarak henüz hiç kullanılmamış olmasına rağmen, orta doz hızlı veya yüksek doz hızlı brakiterapi kaynak olarak oftalmik kanser tedavilerinde kullanılma potansiyeli yüksektir. Bunun nedeni yüksek beta doz dönüşüm katsayısının (0,810 MeV∙Bq-1∙s-1) ve yumuşak dokudaki ortalama menzilinin (2-11 mm) brakiterapi uygulamaları için uygun olmasıdır. Bu tezde, yaklaşık 250 mg Pr2O3 toz formundan disk olarak preslenerek hazırlanan 13 mm çapındaki peletin 25 dakika ışınlamayla, 357,3±%3,5 MBq başlangıç aktivitesi üretilmiştir. Radyokromik film dozimetri (RFD) yöntemiyle, disk şeklindeki kaynakların homojensizliği NCS 14 ve ICRU 72 protokollerine göre %22-25, kaynağın 0,80xR50 bölgesinde ortalama yarıçapı (R50) 6,0-11,8 mm olarak belirlenmiştir. Aynı protokollere göre kaynak gücü, RFD tekniği kullanılarak ölçülmüştür. Ölçülen bu değerler sonucunda, P-9 kodlu 142Pr disk kaynağın üretiminden 1 gün sonraki doz hızının 9,8-10,2 Gy/h olması da, üretilen kaynağın orta doz hızlı(MDR) brakiterapi kaynak şartlarını sağladığını göstermiştir. PLA malzemeden 3D yazıcıyla basılan göz fantomunun üstüne, lense ve gözün arkasına yerleştirilen 142Pr disk kaynağın verdiği doz dağılımı, EBT3 radyokromik fimler kullanılarak incelenmiştir. RFD yöntemiyle EBT3 film kullanılarak göz fantomunda belirlenen 142Pr kaynak doz dağılımı, Monte Carlo simülasyonu sonuçlarıyla da belirli bir uyum sergilemiştir. Tezde elde edilen bulgular ayrıntıda tartışılmıştır. Bu tez çalışması, Tübitak 118S616 kodlu "Brakiterapi amaçlı Praseodim-142 kaynağın araştırma reaktöründe üretilmesi ve yeni geliştirilecek göz ve prostat organ spesifik fantomlarda verilen doz dağılımının plastik sintilatör ve radyokromik film dozimetrik tekniklerle incelenmesi" başlıklı proje tarafından desteklenmiştir.
2020-01-01T00:00:00Z2007-2018 yılları arasında pediatrik immünoloji-allerji bilim dalında geçici veya sınıflandırılamayan hipogamaglobulinemi tanısı ile izlenen hastaların klinik immünolojik ve laboratuar özelliklerinin değerlendirilmesi
http://hdl.handle.net/20.500.12575/90619
2007-2018 yılları arasında pediatrik immünoloji-allerji bilim dalında geçici veya sınıflandırılamayan hipogamaglobulinemi tanısı ile izlenen hastaların klinik immünolojik ve laboratuar özelliklerinin değerlendirilmesi
Yılmaz, Merve Karaman
Süt çocuğunun geçici hipogamaglobulinemisi; spesifik antikor yanıtlarında sorun olmaksızın bebeklerde fizyolojik hipogamaglobulinemi durumunun uzamasıdır. Dört yaş üzerinde hipogamaglobulinemisi devam eden olgular sınıflandırılamayan hipogamaglobulinemi olarak isimlendirilir. Bu çalışmada, 2007-2018 yılları arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk İmmünoloji-Allerji Bilim Dalı'na başvuran ve geçici veya sınıflandırılamayan hipogamaglobulinemi tanısı alan 318 olgunun; klinik ve immünolojik özelliklerinin incelenmesi, hastaların prognozlarının ve immünglobulinlerinin normale dönüş yaşlarının belirlenmesi amaçlandı. Olguların %44,3'ünü süt çocuğunun geçici hipogamaglobulinemisi, %55,7'sini sınıflandırılamayan hipogamaglobulinemi olgularının oluşturduğu görüldü. Sınıflandırılamayan hipogamaglobulinemi tanısı ile takip edilen hastaların %27'sinin izlemde hipogamaglobulinemisi düzeldi. Hastalarda semptomların başlangıç yaşları median 7 ay (1-30 ay), tanı yaşları median 18 ay (6-36ay) olduğu görüldü. SHG tanılı olguların tanı yaşlarının daha büyük olduğu ve semptomların başlangıcından tanıya kadar geçen sürenin daha uzun olduğu görüldü (p<0,001). Hastaların en sık başvuru şikayetleri tekrarlayan enfeksiyondu (%96). İkinci sıklıkta olguların %58'inde allerjik semptomların olduğu görüldü. Hastaların tanı anında İgG düşüklüğüyle birlikte; İgM ve İgA düşüklüğü SHG tanılı hastalarda SÇGH tanılı hastalara göre daha fazlaydı (p<0,001). Hastaların %25'inin tanı anında tüm immunoglobulin değerleri yaşa göre düşüktü. Olguların %76'sı antibiyotik profilaksisi almıştı. SHG tanılı hastaların daha fazla profilaksi aldığı görüldü (p=0,008). İg replasmanı verilen hastamız yoktu. Hastaların izlem süresi ortalama 36,8 ± 21,7 (min-max:6-132) aydı. Çalışma süresinde SHG tanılı 177 olgunun %27'sinin (n=48) ig düzeyleri normal aralıkta izlendi. Geriye kalan olguların % 14,6'sında (n=26) İzole İgM düşüklüğü, % 11,8'inde (n=21) izole İgA düşüklüğü görüldü. SÇGH ve SHG olguları birlikte değerlendirildiğinde immünglobulin değerleri normale gelen 189 olgunun %90'ı (n=171) 6 yaştan önce düzelmişti. Sonuç olarak SÇGH ön tanılı olgularda hipogamaglobulineminin düzelmesi çoğunlukla altı yaşından önce olmaktadır. Tanı anında hangi hastanın düzeleceğini ve SÇGH tanısı alacağını tahmin etmemizi sağlayacak bir test yoktur, bu nedenle düzelmeyen olgularda diğer PİY'lerin dışlanması ve komplikasyonların önlenmesi açısından olguların düzenli aralıklarla klinik ve immünolojik olarak değerlendirilmesi önemlidir. Anahtar kelimeler: Antikor eksiklikleri, geçici hipogamaglobulinemi, primer immün yetmezlik
2020-01-01T00:00:00ZAllojenik hematopoetik kök hücre nakli yapılan hastaların akraba donörlerinde kısa ve uzun dönemde gelişen yan etkiler, komorbid hastalıklar ve sağkalım oranlarının belirlenmesi
http://hdl.handle.net/20.500.12575/90618
Allojenik hematopoetik kök hücre nakli yapılan hastaların akraba donörlerinde kısa ve uzun dönemde gelişen yan etkiler, komorbid hastalıklar ve sağkalım oranlarının belirlenmesi
Aydoğan, Merve
Giriş: Organ, doku ya da kök hücre bağışları her zaman gönüllülük esasına dayanan bir süreç ile başlar. Hiçbir beklenti içinde olmadan bir insana yardım etmek, verici için en büyük motivasyon kaynağıdır. Allojenik hematopoetik kök hücre nakli sırasında ve sonrasında vericide bir takım istenmeyen tıbbi fiziksel ve psikolojik sonuçlarla karşılaşılabilir. Bu sonuçlar verici adaylarında endişelere yol açmaktadır. Ayrıca uzun süreli takiplerde ortaya çıkan komorbid hastalıklar, günlük aktivite ve iş gücü kayıpları, vericilerin bağış konusundaki düşünceleri merak edilen konulardır. Yöntem: Ocak 2010 ile Mart 2019 arasında bağış yapan akraba allojenik kök hücre donörleri (n= 257) çalışmaya dahil edildi. Etik kurul onayı alındıktan sonra 18 yaş ve üzeri vericiler ile ortalama 10 dakika (min-maks:4-21) süren telefon görüşmesi yapılarak 14 sorudan oluşan bir anket yapıldı. Anket vericilerin demografik özelliklerini, ek hastalıklarını, nakil süresinde ve sonrasında yaşadıkları sorunları, günlük aktivite ve iş gücü kayıplarını ve vericilerin bağış konusundaki düşüncülerini sorgulayan soruları içeriyordu. Bulgular: 257 akraba vericiden 175'si (%68,1) ile telefon görüşmesi yapıldı. Geriye kalan 82 (%31,9) verici ile çeşitli sebeplerden görüşme yapılamadı. 82 vericinin %80,5'ine (n=66) ulaşılamadı. %14,6'sı (n=12) görüşme yapmayı kabul etmedi. %3,7'si (n=3) 18 yaşından küçük olduğu için çalışma dışında kaldı. Bir verici ise (%1,2) nakilden 5 yıl sonra 54 yaşında hemorajik serebrovasküler olay geçirmesi sebebiyle vefat ettiği için çalışmaya alınamadı. Görüşme yapılan 175 vericinin 87'si (%49,8) kadın, 88'i (%50,2) erkek idi. Ortalama takip süresi 62.7±34,5 aydı (ortanca:61, min-maks:4-117). Vericilerin %82,3'ü (n=144) periferik kandan, %13,1'i (n=23) kemik iliğinden, %4,6'sı (n=8) ise hem periferik kandan hem kemik iliğinden bağışta bulunmuştur. Tüm periferik kök hücre vericilerine orjinal granülosit-koloni uyarıcı faktör yapılmıştır. Periferik kandan kök hücre mobilizasyonu sırasında en sık bildirilen yan etki kemik ağrısı (%57,2) olmuştur. Onu sırasıyla sırt-bel ağrısı, kas ağrısı, baş ağrısı, uykusuzluk, halsizlik, eklem ağrısı ve grip benzeri şikayetler takip etmiştir. Periferik kandan kök hücre bağışı yapan 2 (%1,31) kadın vericide ciddi yan etki görülmüştür. Bu vericilerden birinde lökoferezden sonra salpingooferektomi ve diğerinde ise nefrektomi ve çoklu tromboz ile sonuçlanan komplikasyon meydana gelmiştir. Ayrıca bir (%0,7) erkek vericide komplikasyona yol açmayan splenomegali görülmüştür. Lökoferez sırasında en çok bildirilen yan etkiler sırasıyla nöropati, hipotansiyon ve tetani olmuştur. Lökoferez için santral kateter takılan 43 vericiden sadece birinde (%2,3) kateter takılırken kardiyak aritmi ve buna bağlı kısa süreli bilinç kaybı olmuştur. Kemik iliğinden yapılan nakillerde en çok bildirilen yan etkiler sırasıyla işleme bağlı ağrı, bel ağrısı, yürüme güçlüğü olmuştur ve ciddi yan etki hiç görülmemiştir. CD34+ hücre sayısı istatistiksel olarak anlamlı olmasada kadın cinsiyette, genç yaş grubunda, kilolu olanlarda ve sigara içmeyenlerde daha yüksek bulunmuştur. 175 vericinin %44'ü (n=77) aynı gün günlük yaşam aktivitelerini yerine getirebilirken, %43,4'ü (n=76) 1-7 günde, %12,6'sı (n=22) >7 günde günlük aktivitelerine dönebilmiştir. Periferik kandan kök hücre bağışı yapan vericilerin %51,4'ü (n=74) aynı gün günlük aktivitelerini yapabilmiştir (p=0,001). 84 çalışan vericiden %27,4'ü (n=23) işlerine aynı gün işe dönebilmiştir ve bunların hepsi sadece periferik kandan kök hücre bağışı yapan vericilerdir. Vericilerin %65,1'i (n=114) tekrar gönüllü kök hücre vericisi olmak isterken, %12,6'sı (n=22) sadece akrabası için verici olabileceğini, %16'sı (n=28) verici olmak istemediğini, %6,3'ü (n=11) ise kararsız olduğunu söylemiştir. Sadece bir verici (%0,6) bağış sonrası kendisini suçlu hissederken, diğer tüm vericiler huzurlu hissetmişlerdir. Vericilerin %92,6'sı (n=162) kök hücre bağışını önermiştir. Nakilden sonraki süreçte vericilerde en çok görülen kronik hastalıklar sırasıyla; %10,3 kas-iskelet-eklem patolojisi, %5,7 kronik yorgunluk, %4 hipertansiyon, %3,4 diabetes mellitüs, %2,3 hiperlipidemi olmuştur. Sonuç: Kök hücre bağışı konusunda toplumu doğru bilinçlendirmek ve verici adaylarının endişelerini azaltmak önemlidir. Bağış sonrasında ortaya çıkan yan etkilerin çoğu geçici olurken, çok az soranda ciddi yan etki görülmektedir. Donasyon ciddi anlamda günlük aktivite ve iş gücü kayıplarına neden olmamaktadır. Anahtar Kelimeler: Periferik kan, kemik iliği, yan etki, kök hücre bağışı, telofon görüşmesi, günlük aktivite, iş gücü kaybı
2020-01-01T00:00:00ZN. G. Çernişevski'nin "Nasıl Yapmalı?" isimli eserinde ütopya ve gerçeklik
http://hdl.handle.net/20.500.12575/90617
N. G. Çernişevski'nin "Nasıl Yapmalı?" isimli eserinde ütopya ve gerçeklik
Karakuş, Merve Ay
Büyük düşünce ve sanat adamı olarak tanınan Nikolay Gavriloviç Çernişevski, 19. yüzyıl Rusya'sına gerek kaleme aldığı eleştirel makaleleri gerekse de ortaya attığı felsefi görüşleriyle damgasını vurmuştur. Çocukluğunu geçirdiği Saratov'da büyük bir yoksulluk içinde yaşayan yazar, özellikle çocukluğu boyunca halkı gözlemleme imkânı bulmuş, üniversite yıllarında ise Rusya'nın mevcut toplumsal düzenini korumaya yönelik düşüncelerin dayatıldığı eğitim sisteminin getirdiği zorluklara tanık olmuştur. Toplumu kurtaracak tek şeyin bilim ve yenilik olduğunu düşünen Çernişevski'ye göre Rus halkı büyük bir devrimi beklemektedir ve bu devrim ancak kendini özellikle bilim alanında geliştirmiş yeni insanlar tarafından yapılabilecektir. Bu bağlamda Çernişevski, bilgi ve düşüncenin gücüne inanan yeni insanları ile toplumsal değişimin ilk adımını Nasıl Yapmalı? isimli eserinde atmıştır. Yazarın, dönemin diğer eserlerinden farklı olarak kahramanlarını soylu insanlar yerine emekçi insanlardan oluşturması ve yenilikçi düşüncelerini bu kahramanları vasıtasıyla anlatması sebebiyle eserini sosyalist gerçekçi bir roman olarak değerlendirilmiştir. Yazarın eserinde yansıttığı gerçeklik, dönemin Rusya'sındaki yozlaşmanın esas sebebi olarak görülebilir ve yazar bu yozlaşmış gerçeklikten kurtuluşu eserde kurduğu ütopya vasıtasıyla anlatır. Baskıcı rejimin oluşturduğu sert duvarları yıkacak bu ütopyada işlenen kadın özgürlüğü, eğitim ve evlilik gibi motifler yazarın sahip olduğu devrimci düşüncelerin temelini oluşturur. Tez çalışmamızda da bu bilgiler ışığında bahsi geçen eserde yaratılan ütopyanın diğer edebi eserlerde yer verilen ütopyalardan farkı ortaya koyulacak, dönemin gerçek sorunlarına çözüm olarak yaratılan yeni insanların romanda işleniş tarzı ve bu romanın siyasi bir enstrüman olarak kullanılmasının sebepleri incelenecektir. Anahtar kelimeler: Rus edebiyatı, Gerçeklik, Ütopya, Nasıl Yapmalı? Çernişevski
2020-01-01T00:00:00Z