T.C

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

ARAŞTIRMA FONU PROJESİ

KESİN RAPORU

 

 

 

 

 

Proje Başlığı: Kronik Myeloid Lösemide Myelofibrozis ile Damar Yoğunluğunun İlişkisinin Araştırılması: İmmünomorfometrik Çalışma

 

 

Proje Yürütücüsü: Doç. Dr. Işınsu KUZU

 

Proje No: 2001-08-09-058

 

Başlama Tarihi: 02.07.2001

 

Bitiş Tarihi: 02.03.2002

 

Rapor Tarihi: 25.6.2002

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ankara Üniversitesi Araştırma Fonu Müdürlüğü

 

Ankara- 2001

 

 

 

 

 

 

 

 

 

I- Projenin Türkçe, İngilizce Adı ve Özetleri:

- Kronik Myeloid Lösemide Myelofibrozis ile Damar Yoğunluğunun İlişkisinin Araştırılması: İmmünomorfometrik Çalışma

- Correlation between myelofibrosis and vascular density in chronic myeloid leukemia: an immunomorphometric study on bone marrow trephine biopsies.

 

-Türkçe Özet:

Retrospektif özellikteki çalışmamıza 1996-2001 yılları arasında bölümümüzde KML tanısı almış ve Ankara Üniveristesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı Kemik iliği Transplantasyon Ünitesinde kemik iliği nakli olmuş 24 hastaya ait toplam 58 adet kemik iliği biyopsisi dahil edilmiştir. Hastalara ait tanı, nakil öncesi ve nakil sonrası kemik iliği biyopsi, imprint ve kemik iliği aspirasyon materyalleri  yeniden değerlendirilmiştir. Çalışmada evreleme amacıyla örneklenen, tutulum bulundurmayan normosellüler 17 adet kemik iliği biyopsisi kontrol grubu olarak  değerlendirmeye alınmıştır.

Kemik iliği biyopsi, imprint ve aspirasyon preparatlarında KML fazı WHO-2001 kriterlerine göre belirlenmiştir. H&E kesitlerde kemik iliği sellülaritesi belirlenmiştir. Biyopsilere retikülin derecelendirmesinin yapılabilmesi için histokimya ile retikülin ve gerekli hastalarda trikrom boyaları, anjiogenezin değerlendirilebilmesi için immünhistokimya ile anti-FVIII-RA boyaları uygulanmıştır. Retikülin derecelendirmesi Bauermeister’ın tanımladığı kantitatif kemik iliği retikülin değerlendirme şeması eşliğinde değerlendirilmiştir. Anjiogenezin değerlendirmesinde ise, anti-FVIII-RA boyalı preparatlarda morfometrik olarak, görüntü analiz sisteminde (Image Analysis System, Carl-Zeiss Vision GmbH, Hallbergmoas, Germany)  KS-400 görüntüleme programı (Imaging System) ile damar alanı, damar alanının değerlendirmenin yapıldığı alana oranı ve damar sayısı ölçümleri yapılmıştır. Ayrıca morfometrik ölçümlerin yapıldığı alanlarda alan sellülaritesi ve megakaryosit sayısı belirlenmiştir.

Hasta ve kontrol biyopsilerinde hastaların cinsiyeti, yaşı, hastalarda tanı, nakil öncesi, nakil sonrası biyopsi ve kemik iliği nakil tarihleri belirlenmiştir. Hastalarda kullanılan konvansiyonel tedavi protokolleri ve klinik bilgilerine ulaşılmıştır.

KML hastalarında yaş, cinsiyet dağılımı literatürle uyumlu bulunmuştur. KML  gelişen hastalarda hastalıksız kişilere göre kemik iliği genel ve alan sellülaritesi, megakaryosit sayısı, damar alanı ve damar alan oranında ve retikülin derecelerinde artışın olduğu saptanmıştır. Damar sayısında ise nakil öncesi ve sonrası değerlerde kontrol değerlerine göre yüksek sonuçlar elde edilmiştir. KML hastalarında kullanılan konvansiyonel tedavi protokollerinin  kemik iliği sellülaritesi, damar sayısı, damar alanı, damar alan oranı, megakaryosit sayısı ve retikülin derecesine etkisinin olmadığı görülmüştür. Yanlızca nakil öncesi biyopsilerde hidroksiüre-interferon-a tedavisinin damar sayısında artışı ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Kemik iliği naklinden (KİT) sonra genel ve alan sellülaritesi, retikülin derecesi ve megakaryosit sayısının azaldığı saptanmış, bu parametrelerin KİT’den sonra kontrol grubuna yakın değerlere ulaştığı tespit edilmiştir. Bu sonuçlar KİT’in KML hastalığını tam olarak tedavisini sağladığının göstergesidir. Ancak vasküler parametreler olan damar sayısı, damar alanı ve damar alan oranlarında KİT sonrasında değişiklik gözlenmemiştir. Bu sonuçta KİT sonrası erken dönemde engrafman ve aktif proliferasyonun vasküler parametrelerin yüksek bulunmasında rol oynayabileceğini, bu nedenle kesin değerlendirme yapabilmek için  daha geç dönem biyopsilerin de değerlendirilmesinin gerekliliğini düşündürmektedir.  Vasküler parametreler olarak değerlendirmesi yapılan damar sayısı, damar alanı ve damar alan oranı değerlerinde tespit edilen artışta retikülin dererecesi, megakaryosit sayısı, genel ve alan sellülaritesi, hasta yaşının etkisinin olmadığı bulunmuştur.

Çalışmamızda farklı vasküler parametreler anjiogenezin değerlendirmesinde kullanılmıştır. Bu parametrelerin kendi aralarında ve anjiogenezle ilişkili olduğu bilinen diğer parametrelerle yapılan karşılaştırmalarında tek başına damar sayısının ele alınmasının sağlıklı ve güvenilir bir yöntem olmayabileceği, anjiogenezin güvenilir olarak değerlendirilebilmesi için morfometrik olarak damar alanı, damar alan oran ölçümlerinin damar sayımı ile birlikte kullanımının daha anlamlı olacağı sonucuna ulaşılmıştır. Anjiogenezin değerlendirilmesinde elde edilen bu sonuçlar ile KML hastalarında kemik iliğinde anjiogenezin hastalıkla birlikte belirgin artmış bulunmasının konvansiyonel tedaviye yardımcı olarak antianjiogenetik ilaçların kullanımının faydalı olabileceğini düşündürmüştür. Bunun kesin olarak gösterilebilmesi için prospektif, geniş hasta gruplarını içeren çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır.

 

- İngilizce Özet:

The study is consisted of a retrospective evaluation of 24 patients with chronic myelogenous leukemia (CML), who were diagnosed at our department and transplanted at the Ankara University, School of Medicine, Department of Haematology, Bone Marrow Transplantation (BMT) Unit between 1996 and 2001. Bone marrow biopsies and smear preparations were performed at the diagnosis period, and before & after the transplantation. These preparations were evaluated according to the WHO-2001 classification. As the control group, bone marrow specimens from 17 individuals without any haematological disorder were also examined. In each biopsy, bone marrow cellularity was defined. Fibrosis was identified by reticulin and trichrome stain, and vessels were highlighted by anti-FVIII-RA stain. Angiogenesis was evaluated by morphometric analysis of the vessel count, vessel area and vessel area percentage in each biopsy. Additionally, megakaryocyte count and field cellularity were designated in every field where the vascular parameters were evaluated. We found significant increases in the bone marrow cellularity, field cellularity, megakaryocyte count, vessel area, vessel area percentage and the reticulin grades in cases with CML. Vessel count was higher in biopsies taken before and after the transplantations more then the control group. The cellularity, vessel count, vessel field, field area percentage, megakaryocyte count and the reticulin grades were not effected by the conventional therapies used in the patients with CML. It was found that the cellularity, reticuline grades, megakaryocyte count and the field cellularity were approximately reached to the mean values of the control group, after BMT.  However, vessel count, vessel area, vessel area percentage were not changed after BMT. The reticuline grade, megakaryocyte count, cellularity, field cellularity and patient-age were not found to be effective factors on the vascular parameters.

In conclusion, the vessel count should be used together with morphometric analysis of the vessel area and vessel area percentage in order to establish the angiogenesis. Since the angiogenesis is increased in cases with CML, the anti-angiogenic agents may be used in addition to the conventional therapies. It seems that further prospective studies are required to assess and confirm these findings.

 

II- Amaç ve Kapsam:

 

Kronik Myeloproliferatif Hastalıklar içinde ele alınan, son yıllarda üzerinde yoğun olarak çalışmalar yapılan Kronik Myeloid Lösemi (KML), puliripotent kök hücreden köken alan, yavaş gidişli hematolojik malignitedir. Bu hastalığın seyri sırasında kemik iliğinde değişik derecelerde fibrozis ortaya çıkabilmektedir. Hastaların yaklaşık olarak yarısında tanı sırasında myelofibrozisin bulunduğu, fibrozis şiddetinin artması ile prognozun kötüleştiği bildirilmektedir. Ayrıca son dönemlerde yapılan çalışmalar bu hastalıkların tedavisinde kullanılan  çeşitli kemoteropatik ilaçlardan bazılarının fibrozis gelişiminde etkilerinin bulunduğunu ortaya koymaktadır.

Yapılan araştırmalarda kemik iliğinde ortaya çıkan fibrozise neden olabilecek pek çok sellüler ve biyokimyasal faktör olduğu belirlenmiştir. KML hastalıklarında fibrosiz oluşumuna yol açan faktörlerin bir kısmının aynı zamanda vasküler proliferasyona da sebep olduğu bilinmektedir. Bu nedenle, fibrozis ve vasküler proliferasyonun ilişkilendirilebileceği düşüncesi ortaya çıkmaktadır. Sonuç olarak KML hastalarında fibrozis gelişimi ve anjiogenezin incelenmesi, bunlar arasında herhangi bir ilişkinin bulunup, bulunmadığının araştırılması, özellikle tedavide kullanılan ilaçların bu hastalarda fibrozis gelişmine ve anjiogeneze olan etkilerinin belirlenmesi,  patogenez ve tedaviye yönelik sorunların aydınlatılmasında yardımcı olabilecektir.

Çalışmamızdaki başlıca amacımız,  KML hastalarında fibrozisin ve anjiogenezin değerlendirilmesi, bunlar arasında bir ilişkinin bulunup, bulunmadığının araştırılmasıdır. Elde edilen sonuçlarla uygulanan tedavi protokolleri arasında olası bir ilişkisinin varlığı ve tedavi ile bu parametrelerde oluşabilecek değişikliğin araştırılması da amaçlardan diğerleridir.

 

III- Materyal ve Yöntem:

Çalışmamızda KML hastalarında tanı, kemik iliği nakili öncesi ve kemik iliği nakli sonrası dönem kemik iliği biyopsi materyalleri ile imprint ve aspirasyon preparatları incelenmiştir. Bu hastalara ait klinik özellikler ve kemik iliği biyopsi materyallerinin histopatolojik özellikleri WHO-2001 klasifikasyonuna göre değerlendirilmiştir. Hasta grupları ve kontrol grubunu oluşturan kemik iliği biyopsi materyalleri için tespit solusyonu olarak Hollande solüsyonu kullanılmıştır. Biyopsi materyalleri %8’lik formik asit ve %8’lik hidroklorik asit karışımı içinde yaklaşık olarak 18 saat dekalsifiye edilmiştir. Parafin bloklama işlemi sonrasında biyopsi materyallerinden 4 mikrometre kalınlığında kesitler yapılmıştır. Kesitler standart olarak hematoksilen-eozin ile, imprint ve aspirasyon  preperatları May-Grünwald-Giemsa ile boyanmıştır. Ayrıca tüm biyopsi materyallerine fibrozisi değerlendirmek için histokimyasal olarak retikülin ve gereken olgularda trikrom boyaları uygulanmıştır.

Histopatolojik Değerlendirme:

            Kesitlerde hematoksilen-eozin boyası ve giemsa ile boyanan kemik iliği biyopsi, yayma ve aspirasyon preparatlarında WHO-2001 sınıflamasına göre KML fazı ve  ayrıca bu kesitlerde sellülarite, stromal değişiklikler değerlendirilmiştir.

            Kemik iliği sellülaritesi değerlendirilmesi hematoksilen-eozin kesitlerde ışık mikroskobunda  10X büyütmede gerçekleştirilmiştir. Sellülarite artefakt, kanama ve konjesyon göstermeyen kemik iliği mesafesinde hematopoetik hücrelerin ve yağ hücrelerine oranı olarak değerlendirilmiştir. Bu çalışmada kemik iliği selülaritesinin normal sınırları KML’lerin orta, ileri yaş hastalığı olması nedeniyle %40-%50 arası kabul edilmiştir.

Kesitlerde fibrozisin değerlendirilmesinde genel olarak tüm olgularda retikülin boyası uygulanmıştır. Ancak retikülin lif artışı çok fazla olan olgularda kollajen varlığının araştırılması için trikrom boyası kullanılmıştır. Fibrozis tüm gruplarda Bauermeister’ın tanımladığı kantitatif kemik iliği retikülin değerlendirme şeması eşliğinde ele alınmıştır 

 

İmmünohistokimyasal Boyama:

İmmünohistokimyasal analizde kemik iliği biyopsi materyallerinde anjiogenezi değerlendirmek için endotel belirleyicisi olarak anti-FVIII-RA (DAKO) kullanılmıştır. İmmünhistokimyasal boyama poly-L lysol kaplı lamlara alınan 4 mikrometrelik parafin kesitlere uygulanmıştır.

Anjiogenezin değerlendirilmesi amacıyla anti-FVIII-RA boyalı preparatlarda artefakt içermeyen, kemik iliği mesafesinde ışık mikroskobunda 20X büyütme ile belirgin boyanmanın olduğu 3 ayrı alan (hot spot) belirlenmiştir. Bu alanlarda 40X büyütme ile boyanma gösteren vasküler yapılar görüntü analiz sisteminde (Image Analysis System, Carl-Zeiss Vision GmbH, Hallbergmoas, Germany)  KS-400 görüntüleme programı (Imaging system) ile ölçümleri yapılmıştır.

Bu sistemde belirlenen ‘hot spot’ta, FVIII-RA pozitif damarların toplam sayısının belirlenmesi (fieldcount), damarların kapladığı alanın saptanması (fieldarea) ve toplam damar alanının incelenen kesit alanına (20,000 micm2) oranının (fieldareapercent) hesaplanması amacıyla KS-400 sisteminde bir ölçüm makrosu oluşturulmuştur.

Her hastaya ait kemik iliği biyopsi materyalinde immünomorfometrik olarak her vasküler parametre için 3 ayrı ölçüm yapılmış ve değerlendirmede bu 3 ölçümün ortalaması kullanılmıştır. Vasküler parametrelerin ölçümlerinin yapıldığı alanlarda ayrıca her alan için megakaryosit sayısı ve alan sellülaritesi belirlenmiş, benzer şekilde bu ölçümlerin ortalamaları değerlendirmeye alınmıştır.  Damarların belirlenmesi aşamasında büyük damarlar ve periosteumda bulunan damarların ölçümü yapılmamış, ölçümü yapılan damarların lümen açıklığının bulunması şart koşulmamıştır.

İstatistik Analiz:

            Çalışmamızda elde edilen sonuçlar ‘ortalama ± SD’ () olarak ifade edilmiştir. ‘Student’s t test’ ile damar alanı değerlerinin hasta ve kontrol grupları arasındaki karşılaştırması yapılmıştır. ‘Mann-Whitney U test’ damar sayısı, damar alan oranı, genel sellülarite, alan sellülaritesi, megakaryosit sayısı, retikülin değerleri ve KML faz değerlendirme sonuçlarının  kontrol ve hastalar arasında karşılaştırmasında kullanılmıştır. Damar alanı değerlerinin biyopsi dönemlerindeki eşleştirmelesinde ‘Paired t test’ tercih edilmiştir. Damar sayısı, damar alan oranı, genel sellülarite, alan sellülaritesi, megakaryosit sayısı, retikülin ve KML faz değerlerinin hastalar arasındaki eşleşmesinde ise ‘Wilcoxon signet ranks test’ kullanılmıştır. Tedavi gruplarının değerlendirmeye alınan tüm hasta değerleri ile ilişkisi ‘Kruskal-Wallis test’ ile değerlendirilmiştir. Ayrıca retikülin değerlerinin damar sayısı, damar alanı ve damar alan oranı ile karşılaştırılmasında ‘Mann-Whitney test’ kullanılmıştır. Sellülarite ve yaş, retikülin dereceleri ve sellülarite, retikülin dereceleri ve megakaryosit sayısı, hasta ve kontrol grubunda genel ve alan sellülaritesinin karşılaştırılmasında ‘Spearman’s correlation test’ uygulanmıştır. p-Değerinin  0,05’den küçük olduğu değerler istatistik olarak anlamlı kabul edilmiştir.

 

IV- Analiz ve Bulgular:

Hastaların 13’ü erkek, 11’i kadındı. Erkek hastalar hasta grubunun %54,1’ini, kadın hastalar ise %45,9’unu oluşturmakta idi. Erkek/kadın oranı 1,2 olarak hesaplandı. Kontrol biyopsilerinde 10 erkek, 7 kadın bulunmaktadır. Hastaların ortalama yaşı 35,2 olarak hesaplanmıştır. Erkeklerde ortalama yaş 40,5, kadınlarda 29,4 olarak bulunmuştur. Erkeklerde yaş 24-44, kadınlarda ise 23-46  arasında değişmiştir. Kontrol biyopsilerinde ise yaş aralığı 15-62 arasında, ortalama 38,97 olarak hesaplanmıştır.

Tanı biyopsisi değerlendirilen 8 hastada tanı biyopsisi tarihinden itibaren ortalama 388,88 gün sonra kemik iliği nakli yapılmıştır.  Yine bu grupta tanı biyopsisi, nakil öncesi biyopsi arasında ortalama olarak 349,63 gün bulunmaktadır. Nakil öncesi ve sonrası biyopsileri bulunan toplam 19 hastada ise nakil öncesi biyopsilerin kemik iliği naklinden ortalama olarak 23,33 gün önce gerçekleştiği, nakil sonrası biyopsi örneklerinin ise kemik iliği naklinden ortalama 43,1 gün sonra alındığı belirlenmiştir

Tanı biyopsileri elde edilen 13 hastanın 4’ünde hidroksiüre, interferon-a ve Ara-C kombine tedavisi (tedavi grup C), 3 hastada ise hidroksiüre, interferon-a (tedavi grup B) kombinasyonu ve 3 hastada hidroksiüre tek başına (tedavi grup A) kullanılmıştır. Nakil öncesi biyopsisi bulunan 11 hastanın ise 5’inde sadece hidroksiüre, 2’sinde hidroksiüre-interferon-a, 1’inde ise hidroksiüre, interferon-a ve Ara-C kombinasyonu kullanılmıştır. Genel olarak bakıldığında tanı grubunda 10 hasta (%76,9), nakil öncesi grupta ise 13 hasta (%68) değerlendirmeye alınmıştır.

Hasta ve Kontrol Gruplarında Genel Sellülarite Değerleri:

Tanı biyosilerinde kemik iliği mesafesinde genel sellülaritenin ortalama olarak %95,76 olduğu tespit edilmiştir. Nakil öncesi biyopsilerinde sellülarite ortalama %85,78, nakil sonrası dönemde ise ortalama %57,89 olarak bulunmuştur. Kontrol grubunda ise sellülaritenin ortalama %49,11 olduğu saptanmıştır. Genel sellülarite hastalarda ve kontrol grubu arasında ‘Mann Whitney U test’i ile karşılaştırıldığında tanı, nakil öncesi dönemde sellülaritenin kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde fazla olduğu tespit edilmiştir (p<0,05). Nakil sonrası dönem ve kontrol grubu arasında ise anlamlı fark izlenmemiştir.

Hasta ve Kontrol Gruplarında Alan Sellülarite Değerleri:

Tanı biyopsilerinde ortalama alan sellülaritesi %85,73, nakil öncesi biyopsilerde ortalama %71,83, nakil sonrası dönem biyopsilerinde ortalama %56,52 bulunmuştur. Alan sellülaritesi hasta ve kontrol grubu arasında ‘Mann Whitney U test’i ile karşılaştırıldığında, özellikte hastalarda tanı ve nakil öncesi dönemde alan sellülartitesinde de artış izlenmiş (p<0,05), nakil sonrası dönemle korelasyon saptanmamıştır (p>0,05).

KML Hastalarında Biyopsi Dönemleri Arası Kemik İliği Genel Sellülaritesinin Karşılaştırılması:

Hasta gruplarında kemik iliği genel sellülaritesi karşılaştırılmıştır. Tanı ve nakil öncesi dönem eşleştirilmesinde 8 hastadan 5’inde (%62,5) tanı biyopsisi sellülaritesi nakil öncesi dönemden yüksek bulunmuş, 1 hastada (%12,5) nakil öncesi dönemde sellülaritenin tanı döneminden yüksek olduğu ve 2 hastada (%25) ise sellülarite eşit olarak saptanmıştır. Tanı biyopsileri ve nakil sonrası döneme ait biyopsi örneklerinde 8 hastanın (%100) tamamında tanı sellülaritesi yüksek bulunmuştur. Nakil öncesi ve sonrası dönemlere ait toplam 19 biyopsi materyalinde ise nakil öncesine ait 18 hastanın (%94,7) sellülaritesinin nakil sonrası dönemden yüksek olduğu, buna karşılık 1 hastada (%5,3) nakil öncesi değerlerin nakil sonrası dönemden düşük olduğu saptanmıştır. Bu sonuçlar eşliğinde  her üç grupta genel sellülarite eşleştirilmesi için ‘Wilcoxon signet ranks test’ uygulanmıştır. Test  sonucunda, tanı biyopsi sellülaritesinin nakil sonrası biyopsi sellülaritesinden, benzer şekilde nakil öncesi biyopsisi genel sellülaritesinin de nakil sonrası biyopsi sellülaritesinden fazla olduğu istatistik olarak gösterilmiştir (p<0.05). Tanı ve nakil öncesi döneme ait sonuçların karşılaştırılmasında anlamlı farklılık bulunmamakla birlikte, tanı biyopsilerinde sellülaritenin yüksek olduğu görülmüştür.

 

 

KML Hastalarında Biyopsi Dönemlerinde Kemik İliği Alan Sellülaritesinin Karşılaştırılması:

Hasta gruplarında morfometrik ölçüm yapılan sahaların alan sellülaritesi tanı, nakil öncesi ve nakil sonrası dönemlerde alınan biyopsi materyallerinde karşılaştırıldığında tanı ve nakil öncesi dönem eşleştirilmesinde 8 hastadan 6’sının (%75) tanı biyopsisi alan sellülaritesi nakil öncesi dönemden yüksek bulunmuş, 2 hastada (%25) ise sellülarite eşit olarak saptanmıştır. Tanı biyopsileri ve nakil sonrası döneme ait biyopsi örneklerinde 8 hastanın (%100) tamamında tanı alan sellülaritesi yüksek bulunmuştur. Nakil öncesi ve sonrası dönemlere ait toplam 19 biyopsi materyalinde ise nakil öncesine ait 15 hastanın (%78,9) alan sellülaritesinin nakil sonrası dönemden yüksek olduğu, buna karşılık 3 hastada (%21,1) nakil öncesi değerlerin nakil sonrası dönemden düşük olduğu ve 1 hastada değerlerin eşit olduğu saptanmıştır. Bu sonuçlar eşliğinde  her üç grupta alan sellülaritesi eşleştirilmesinde ‘Wilcoxon signet ranks test’ uygulanmıştır. Test sonucunda, tanı biyopsilerinde alan sellülaritesinin anlamlı olarak nakil öncesi ve sonrası dönemden fazla olduğu, benzer şekilde nakil öncesi dönemde alan sellülaritesinin nakil sonrası dönemden fazla olduğu tespit edilmiştir.

 

Genel ve Alan Selülaritesinin Kontrol ve Hasta Biyopsilerinde Karşılaştırılması:

            Tanı biyopsilerinde elde edilen genel sellülarite değerleri ile yine bu dönem biyopsilerin alan selülaritesi değerleri karşılaştırıldığında anlamlı istatistiksel bir ilişki tespit edilmemiştir (p>0,05). Nakil öncesi ve nakil sonrası biyopsilerde genel sellülarite ve alan sellülaritesinin karşılaştırmasında ise anlamlı korelasyon izlenmiştir (p<0,05). Kontrol biyopsilerinde de genel ve alan sellülaritesi değerleri arasında anlamlı korelasyon bulunmuştur. Bu değerlerin karşılaştırılmasında ‘Spearman’s correlation’ testi kullanılmıştır.

  Hasta ve Kontrol Gruplarında Kemik İliğinde Retikülin Değerleri:

Fibrozisin değerlendirilmesi için uygulanan retikülin boyası incelendiğinde tanı grubuna dahil 13 hastadan ikisinde (%15,3) grade 3, 6 hastada (%46,1) grade 2, 4 hastada (%30,7) grade 1 retikülin artışı gözlenirken, bir hastada (%7,9) retikülin saptanmamıştır (grade 0). Fibrozis şiddetinin derecelendirilmesinde tanı grubunda 1 hasta (%7,9) A, 10 hasta (%76,8) B, 2 hastanın (%15,3) C grubunda olduğu saptanmıştır. Nakil öncesine ait 19 biyopsiden 9’unda (%47,3) grade 1, 6’sında (%31,6) grade 2, 3’ünde (%15,7) grade 3, 1’inde ise (%5,4) grade 4 retikülin artışı tespit edilmiştir. Nakil öncesi dönemde fibrozis şiddeti derecelendirilmesinde 15 hastanın (%78,9) B, 4 hastanın ise (%21,1) C grubunda olduğu tespit edilmiştir. Nakil sonrası dönemde toplam 19 biyopsi materyalinin 7’sinde (%36,8) retikülin izlenmemiş, ya da tek tek duran lifler halinde (grade 0) gözlenmiştir. Yine bu grupta 6 hastada (%31,6) grade1, 5 hastada (%26,3) grade 2, 1 hastada ise (%5,4) grade 4 retikülin artışı saptanmıştır. Nakil sonrası biyopsilerin fibrozis şiddetine göre değerlendirilmesinde 7 hastanın (%36,9) A, 11 hastanın (%57,9) B, 1 hastanın (%5,2) ise C grubunda olduğu izlenmiştir. Kontrol grubunu oluşturan 17 hastanın 10’unda  (%58,9) retikülin izlenmezken, 7’sinde (%41,1) grade 1 retikülin varlığı tespit edilmiştir. Kontrol grubunda fibrozis şiddetine göre yapılan değerlendirmede 10 hastanın (%58,8) A, 7 hastanın (%4,2) ise B grubunda olduğu saptanmıştır. ‘Mann Whitney U’ testiyle hasta grubundaki sonuçlar kontrol grubu ile karşılaştırıldığında tanı ve nakil öncesi dönemde anlamlı retikülin lif artışının olduğu bulunmuştur. Nakil sonrası dönem biyopsileriyle kontrol değerleri arasında anlamlı fark saptanmamıştır.

KML Hastalarında Biyopsi Dönemleri Arası Retikülin  Derecelerinin Karşılaştırılması:

Hasta gruplarında kemik iliğinde retikülin dereceleri (grade) karşılaştırılmıştır. Buna göre 8 hastaya ait tanı biyopsisinde 4 hastada (%50) retikülin değerleri nakil öncesi dönemle eşit değerde bulunmuş, 1 hastada (%12,5)  tanı dönemindeki değer nakil öncesinden yüksek, 3 hastada (%37,5) ise nakil öncesinden düşük olarak tespit edilmiştir. Tanı biyopsilerinin nakil sonrası biyopsileri ile karşılaştırılmasında toplam 8 hastanın 5’inde (%62,5) tanı biyopsisinin retikülin değerlerinin nakil sonrası dönemden fazla olduğu, 2 hastada (%25) değerlerin eşitlik gösterdiği, 1 hastada (%12,5) ise nakil sonrası biyopsi değerinin tanı döneminden yüksek olduğu bulunmuştur. Nakil öncesi ve nakil sonrası döneme ait 19 adet biyopsi materyalinin karşılaştırılmasında nakil öncesi döneme ait 11 hastada (%57,9) retikülin değerlerinin nakil sonrası dönemden yüksek olduğu, 6 hastada (%31,6) değerlerin eşitlik gösterdiği, 2  hastada (%10,5) ise nakil sonrası retikülin değerinin nakil öncesi döneme göre artış gösterdiği tespit edilmiştir. Bu sonuçlar eşliğinde uygulanan ‘Wilcoxon signet ranks test’ sonucunda tanı biyopsileri ve nakil öncesi biyopsilerde retikülin değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark elde edilememiştir (p>0,05). Benzer şekilde tanı biyopsileri ve nakil sonrası dönem biyopsilerinde retikülin değerlerinde istatisitiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamakla birlikte tanı biyopsilerinde retikülin değerlerinin daha fazla olduğu dikkati çekmiştir. Bu karşılaştırmalar sonucunda nakil öncesi retikülin değerlerinin ve nakil sonrası dönemden anlamlı olarak yüksek olduğu tespit edilmiştir.

 

 

Retikülin Derecelendirme Sonuçlarının Genel Sellülarite ile İlişkisi:

            Tanı biyopsilerinde retikülin derecelerinin tanı döneminde kemik iliği genel sellülarite değerleri ile ‘Spearman’s correlation’ testi ile  yapılan karşılaştırmasında istatiksel olarak anlamlı bir ilişki gözlenmemiştir (p>0,05). Nakil öncesi ve nakil sonrası döneme ait biyopsilerde elde edilen retikülin derecelerinin bu dönemlere ait genel sellülarite değerleri ile yapılan karşılaştırmalarında anlamlı bir ilişki tespit edilmemiştir (p>0,05). Kontrol grubunda retikülin dereceleri ile genel sellülarite arasında da anlamlı bir ilişki izlenmemiştir.

Retikülin Derecelendirme Sonuçlarının Alan Sellülaritesi ile İlişkisi:

            Retikülin derecelendirme sonuçlarının alan sellülaritesi ile ilişkisinin değerlendirmesinde ‘Spearman’s correlation’ testi kullanılmıştır. Tanı dönemi, nakil öncesi dönem ve nakil sonrası dönem biyopsilerinde retikülin derecelendirme sonuçları ile yine bu dönemlere alan sellülarite sonuçları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki gösterilememiştir (p>0,05). Kontrol biyopsilerinde ise istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır (p=0,58).

Kemik İliğinde Hasta ve Kontrol Gruplarında Damar Sayısı:

Tanı biyopsilerinde 13 hastada damar sayısı ortalaması 4,11, nakil öncesi biyopsilerde 19 hastada ortalama 4,80, nakil sonrası biyopsilerde 19 hastada ortalama 4,51 ve kontrol grubunda 17 hastada ortalama 3,36 adet olarak hesaplanmıştır. Kontrol grubu ile tanı grubu karşılaştırıldığında ‘Mann Whitney U test’i ile damar sayıları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Nakil öncesi ve nakil sonrası grupta kontrol grubuna göre damar sayısında anlamlı artışın bulunduğu tespit edilmiştir.

Kemik İliğinde Hasta ve Kontrol Gruplarında Damar Alanı Değerleri:

Damar alanı ölçümlerinin ortalamaları tanı biyopsilerinde 5515,71 micm2, nakil öncesinde 5147,50 micm2, nakil sonrasında 3488,18 micm2  ve kontrol grubunda 2337,92 micm2 bulunmuştur. Hastalarda elde edilen sonuçlar ‘Student’s t test’ yöntemiyle kontrol grubu değerleri ile karşılaştırıldığında tanı, nakil öncesi ve nakil sonrası biyopsilerde damar alanında anlamlı artışın bulunduğu tespit edilmiştir.

Kemik İliğinde Hasta ve Kontrol Gruplarında Damar Alanı Oranları:

Toplam damar alanının incelenen kesit alanına (20,000 micm2) oranına bakıldığında tanı biyopsilerinde ortalama %11,71, nakil öncesi grupta %11,00, nakil sonrası grupta %7,12 ve kontrol grubunda %4,99 olarak hesaplanmıştır. Bu sonuçlar ‘Mann Whitney U test’I ile kontrol grubuna ait değerlerle karşılaştırıldığında her üç döneme ait biyopsilerde damar alan oranının anlamlı olarak artış gösterdiği tespit edilmiştir (p<0,05).

KML Hastalarında Biyopsi Dönemleri Arası Damar Sayısı Karşılaştırılması:

Tanı biyopsileri ve nakil öncesi dönem karşılaştırmasında 8 hastadan 4’ünün (%50) tanı biyopsisi değerleri nakil öncesi dönemden yüksek bulunmuş, 4 (%50) hastada ise nakil öncesi dönemde damar sayısının tanı döneminde elde edilen  değerlerden yüksek olduğu saptanmıştır. Tanı biyopsileri ve nakil sonrası döneme ait biyopsi örneklerinde 4 hastaya (%50) ait biyopsi örneğinde tanı biyopsi değerleri yüksek, 4 hastada (%50) ise nakil sonrası dönem değerleri tanı değerlerinden yüksek bulunmuştur. Nakil öncesi ve sonrası dönemlere ait toplam 19 biyopsi materyalinde ise nakil öncesine ait 10 hastanın (%52,7) damar sayısı değerlerinin nakil sonrası dönemden yüksek olduğu, buna karşılık 6 hastada (%31,6) nakil öncesi değerlerin nakil sonrası dönemden düşük olduğu saptanmıştır. 3 hastada (%15,7) damar sayısının eşit olduğu tespit edilmiştir. Her üç grubun eşleştirilmiş damar sayım değereri sonuçlarına uygulanan ‘Wilcoxon signet ranks test’ sonucunda  istatistik olarak anlamlı farklılığın bulunmadığı saptanmıştır.

 

KML Hastalarında Biyopsi Dönemleri Arasında Damar Alanı Karşılaştırılması:

Hasta gruplarında damar alanı değerleri tanı, nakil öncesi ve nakil sonrası dönemlerde alınan biyopsi materyallerinde karşılaştırıldığında tanı grubunda yer alan 8 biyopsi örneğinde ortalama olarak damar alanı 6117,14 micm2 olarak ölçülmüştür. Tanı biyopsisi bulunan hastalara ait nakil öncesi dönem biyopsilerinde ise damar alanı ortalama 5105,22 micm2, nakil sonrası dönemde ise ortalama 3416,37 micm2’dir. Tanı biyopsisi bulunmayan, ancak birbirini izleyen nakil öncesi ve nakil sonrası biyopsileri bulunan 11 hasta ve tüm dönemlere ait biyopsi materyalleri elde edilen 8 hastaya ait toplam 19 kemik iliği biyopsi materyalinde  damar alanları değerlendirildiğinde nakil öncesinde ortalama 5147,50 micm2, nakil sonrası dönemde ise 3488,18 micm2 olarak ölçülmüştür.  Eşleştirilmiş örnekler olarak incelenen değerlerin ‘Paired t test’ yöntemiyle yapılan değerlendirmesi sonucunda, nakil sonrası döneme ait kemik iliği biyopsilerinde damar alanında nakil öncesi ve tanı dönemine göre istatistik olarak anlamlı derecede azalmanın olduğu tespit edilmiştir (p<0,05). Tanı ve nakil öncesi döneme ait kemik iliği biyopsilerinde damar alan ölçümleri arasında korelasyon tespit edilmemiştir.

 

KML Hastalarında Biyopsi Dönemleri Arasında Damar Alan Oranlarının Karşılaştırılması:

Hasta gruplarında damar alan oranları karşılaştırılmıştır. Tanı biyopsileri ve nakil öncesi dönem eşleştirilmesinde 8 hastadan 6’sında (%75) tanı değerleri nakil öncesi dönemden yüksek bulunmuş, 2 hastada (%25) ise nakil öncesi dönemde damar alan yüzdesinin tanı dönemine ait değerlerden yüksek olduğu saptanmıştır. Tanı biyopsileri ve nakil sonrası döneme ait biyopsisi karşılaştırıldığında 7 hastaya (%87,5) ait biyopsi örneğinde tanı biyopsi değerleri yüksek, bir hasta da (%12,5) ise nakil sonrası dönem değerleri tanı değerlerinden yüksek bulunmuştur. Nakil öncesi ve sonrası dönemlere ait toplam 19 biyopsi materyalinde ise nakil öncesine ait 16 hastanın (%84,2) değerlerinin nakil sonrası dönemden yüksek olduğu, buna karşılık 3 hastada (%15,8) nakil öncesi değerlerin nakil sonrası dönemden düşük olduğu saptanmıştır. Uygulanan ‘Wilcoxon signet ranks test’ sonucunda, nakil sonrası dönemde nakil öncesi döneme göre damar alanı yüzdesinde istatistiksel olarak anlamlı azalmanın bulunduğu, benzer şekilde nakil sonrası dönemde tanı biyopsisine göre istatistik olarak damar alan yüzdesinde azalmanın bulunduğu tespit edilmiştir.

Retikülin Derecelendirme Sonuçlarının Megakaryosit Sayısı ile İlişkisi:

            Retikülin derecelendirme sonuçlarının alan megakaryosit sayısı ile ilişkisinin değerlendirmesinde ‘Spearman’s correlation’ testi kullanılmıştır. Tanı dönemi, nakil öncesi dönem biyopsilerinde retikülin derecelendirme sonuçlarının, yine bu dönemlere ait alan megakaryosit sayısı sonuçları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki gösterilememiştir (p>0,05). Nakil sonrası biyopsilerde ise anlamlı korelasyon dikkati çekmiştir (p<0,05). Kontrol biyopsilerinde ise anlamlı ilişki saptanmamıştır.

Retikülin Derecelendirme Sonuçlarının Vasküler Parametrelerle İlişkisi:

Retikülin değerleri hasta gruplarında elde edilen anjiogenezin değerlendirilmesinde kullanılan vasküler parametrelerle karşılaştırılmıştır. Buna göre uygulanan ‘Mann-Whitney U test’i sonucunda tanı, nakil öncesi, nakil sonrası retikülin değerleri ile yine aynı dönemlere ait biyopsi materyallerinde damar sayısı, damar alanı ve damar alan yüzdesi arasında anlamlı bir ilişki tespit edilmemiştir (p>0.05).

Alan Megakaryosit Sayısının Damar Alanı Değerleri ile İlişkisi:

            Alan megakaryosit sayısı ile damar alanı değerleri arasındaki ilişkinin değerlendirmesinde ‘Spearman’s correlation’ testi kullanılmıştır. Tanı dönemi, nakil öncesi ve nakil sonrası dönem biyopsilerinde alan megakaryosit sayısı değerleri ile yine bu dönemlere ait damar alanı değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki gösterilememiştir (p>0,05). Kontrol biyopsilerinde de anlamlı ilişki saptanmamıştır.

Alan Megakaryosit Sayısının Damar Sayısı ile İlişkisi:

            Alan megakaryosit sayısı ile damar sayısı arasındaki ilişkinin değerlendirmesinde ‘Spearman’s correlation’ testi kullanılmıştır. Tanı dönemi, nakil öncesi ve nakil sonrası dönem biyopsilerinde alan megakaryosit sayısı değerleri ile yine bu dönemlere ait damar sayısı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki gösterilememiştir (p>0,05). Kontrol biyopsilerinde de anlamlı ilişki saptanmamıştır.

Alan Megakaryosit Sayısının Damar Alan Oranı ile İlişkisi:

            Alan megakaryosit sayısı ile damar alan oranı arasındaki ilişkinin değerlendirmesinde ‘Spearman’s correlation’ testi kullanılmıştır. Tanı dönemi, nakil öncesi ve nakil sonrası dönem biyopsilerinde alan megakaryosit sayısı değerleri ile yine bu dönemlere ait damar alan oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki gösterilememiştir (p>0,05). Kontrol biyopsilerinde ise anlamlı ilişki saptanmamıştır

KML Hastalarına Uygulanan Tedavi Protokollerinin Değerlendirilen Parametreler Üzerine Etkileri:

            Çalışmaya dahil edilen KML hastalarında tanı konulduktan sonra nakil öncesi döneme kadar uygulanan tedavi protokollerinin değerlendirmeye alınan tüm parametrelere etkisi araştırılmıştır. Bu nedenle tanı, nakil öncesi ve nakil sonrası biyopsileri elde edilen 8 hastanın 3’ünde hidroksiüre, interferon-a ve Ara-C kombine tedavisi (tedavi grup C), 2 hastada ise hidroksiüre, interferon-a (tedavi grup B) kombinasyonu ve 1 hastada hidroksiüre tek başına (tedavi grup A) kullanılmıştır. Nakil öncesi biyopsisi bulunan 11 hastanın ise 5’inde sadece hidroksiüre, 2’sinde hidroksiüre-interferon-a, 1’inde ise hidroksiüre, interferon-a ve Ara-C kombinasyonu kullanılmıştır. Genel olarak bakıldığında tanı grubunda 6 hasta (%75), nakil öncesi grupta ise 13 hasta (%68) değerlendirmeye alınmıştır. Buna göre;

a- Tedavi Protokollerinin Damar Alanına Etkileri:

             Tedavi gruplarının kemik iliğinde elde edilen damar alanı değerlerine etkilerini belirlemek için ‘Kruskal-Wallis test’ kullanılmış, tanı, nakil öncesi ve nakil sonrası dönemde istatistik olarak anlamlı değişiklik elde edilmemiştir

b- Tedavi Protokollerinin Damar sayısına Etkileri:

Tedavi gruplarının kemik iliğinde elde edilen damar sayısı değerlerine etkilerini belirlemek için yapılan karşıtırmada ‘Kruskal-Wallis test’ kullanılmış, tanı ve nakil sonrası dönemde istatistiksel olarak anlamlı değişiklik elde edilmemiştir (p>0.05). Nakil öncesi dönemde ise hidroksiüre, interferon-a (tedavi grup B) kombine tedavisi uygulanan hastalarda damar sayısında anlamlı artışın bulunduğu tespit edilmiştir

c- Tedavi Protokollerinin Damar Alan Oranına Etkileri:

 Tedavi gruplarının kemik iliğinde elde edilen damar alanı oranına etkilerini belirlemek için yapılan karşıtırmada ‘Kruskal-Wallis test’ kullanılmış, tanı, nakil öncesi ve nakil sonrası dönemde istatistiksel olarak anlamlı değişiklik elde edilmemiştir

d- Tedavi Protokollerinin Retikülin Değerlerine Etkileri:

Tedavi gruplarının kemik iliğinde elde edilen retikülin değerlerine olan etkilerini belirlemek için yapılan karşıtırmada ‘Kruskal-Wallis test’ kullanılmış, tanı, nakil öncesi ve nakil sonrası dönemde istatistiki olarak anlamlı değişiklik elde edilmemiştir

 

V- Sonuç ve Öneriler:

‘Kronik myeloid lösemi hastalarında myelofibrozis ile damar yoğunluğunun ilişkisinin araştırılması: immünomorfometrik çalışma’ başlığı altında yapmış olduğumuz çalışmamızda elde edilen sonuçların özetleri aşağıda belirtilmektedir:

1-     KML  gelişen hastalarda hastalıksız kişilere göre kemik iliği genel ve alan sellülaritesi, megakaryosit sayısı, damar alanı ve damar alan oranında ve retikülin derecelerinde artışın olduğu saptanmıştır. Damar sayısında ise nakil öncesi ve sonrası değerlerde kontrol değerlerine göre yüksek sonuçlar elde edilmiştir.

2-     Konvansiyonel tedavi protokollerinin (hidroksiüre, hidroksiüre-interferon-a, hidroksiüre-interferon-a-AraC) KML hastalarında kemik iliği sellülaritesi, damar sayısı, damar alanı, damar alan oranı, megakaryosit sayısı ve retikülin derecesi üzerine etkisinin olmadığı görülmüştür.

3-     KİT ile genel ve alan sellülaritesi, retikülin derecesi ve megakaryosit sayısı değişmektedir. Bu parametrelerde KİT sonucunda kontrol değerlerine benzer sonuçlara ulaşılmaktadır. Ancak vasküler parametreler olan damar sayısı, damar alanı ve damar alan oranlarında KİT sonrasında değişiklik gözlenmemektedir. Bu sonuçta KİT sonrası erken dönemde engrafman ve aktif proliferasyonun vasküler parametrelerin yüksek bulunmasında etkin rol oynayabilir.

4-     Vasküler parametreler olarak değerlendirmesi yapılan damar sayısı, damar alanı ve damar alan oranı değerlerinde tespit edilen artışda retikülin dererecesi, megakaryosit sayısı, genel ve alan sellülaritesi, hasta yaşının etkisinin olamadığı bulunmuştur.

5-     Anjiogenezin değerlendirmesinde tek başına damar sayısının ele alınması sağlıklı ve güvenilir olmayabilir. Anjiogenezin güvenilir olarak değerlendirilebilmesi için morfometrik olarak damar alanı, damar alan oran ölçümlerinin damar sayımı ile birlikte kullanımı daha doğru olacaktır.

 

VI- Kaynaklar:

1-     Dameshek W: Some speculations on the myeloproliferative syndromes. Blood (1951) 6: 372-375

2-     Fialkow PJ, Jacobson RJ, Papayannopoulou T: Cronic myeloid leukemia: Clonal origin in stem cell common to the granulocytic, erthrocytic, platelet and monocyte/macrophage. Am J Med (1977) 63: 125-130

3-     Raskind Wh, Jacobson R, Murphy S, et al.: Evidence for involvement of B lymphoid cells in polystemia vera and essential thrombocythemia. J Clin Invest (1985)  75: 1388-1390

4-     Anger B, Janssen JWG, Schrezenmeier, Hehlmann R, Heimpel H, Bartham CR: Clonal analysis of chronic myeloproliferative disorders using X-linked DNA polymorphism. Leukemia (1990) 4: 258-261

5-     Harris NL, Jaffe ES, Diebold J, et al: World heath organization classification of neoplastic disease of the hematopoietic and lymphoid tissues: Report of the clinical advisory committee meeting- Airlie House, Virginia, November 1997. Journal of Clinical Oncology (1999) 17 (12): 3835-3849

6-     Muehleck SD, McKenna RW, Arthur DC, Parkin JL, Brunning RD: Transformation of chronic myelogenous leukemia: Clinical, morphologic, and cytogenetic features. American Journal of Clinical Pathology (1984): 1-14

7-     Vardiman JW, Pierre R, Thiele J, Imbert M, Brunning RD, Flandrin G: Cronic myelogenous leukemia.  In E. S Jaffe (ed.), World Health Organisation Classification of Tumours. Pathology and Genetics of Tumours of Haematopoetic and Lymphoid Tissue. IARC Press, Lyon, 2001 pp. 20-26

8-     Anastasi J, Vardiman JW: Chronic myelogenous leukemia and the chronic myeloproliferatif disease. In D.M. Knowles (ed.), Neoplastic Hematology. Lippincott Williams & Wilkins, Philadelphia, 2000, pp.1745-1790.

9-     Dickstein JI, Vardiman JW: Hematopathologic findings in the myeloproliperative disorders. Seminars in Oncology (1995) 22,4: 355-373.

10-  Nowell PC, Hugerford DA: A minute chromosome in human chronic granulocytic leukemia. Science (1960) 132: 1497-1500.

11- Rowley JD: A new consistent abnormality in chronic myelogenous leukemia identified by quinicrine fluorescence and giemsa staining. Nature (1973) 243: 290-293.

12- Heisterkamp N, Stam K, Groffen H, et al: Structural organization of the bcr gene and its role in the Ph1 translocations. Nature (1985) 315: 758-761

13- Shtivelman E, Lifschiltz B, Gale RP, et al: Fused transcripts of abl and bcr genes in chronic myeloid leukemia. Nature (1985) 315: 550-554

14- Georgii A, Vykoupil K F, Buhr Th, et al: Chronic myeloproliferative disorders in bone marrow biopsies. Path Res Pract (1990) 186: 3-27.

15- Cortes JE, Talpaz M, Kantarjian H: Chronic myelogenous leukemia: a review. Am J Med (1996) 100:555-570.

16- Deninger MW, Bose S, Gora-Tybor J, et al: Selective induction of leukemia-associated fusion by high dose ionizing radiation. Cancer Res (1998) 58: 421-425

17- Molony WC: Radiogenic leukemia revisited. Blood (1987) 70: 905-908.

18- Jacobs EM, Luce JK, Cailleau R: Chromosome abnormalities in human cancer: report of patient with chronic myelogenous leukemia and his non-leukemic monozygotic twin. Cancer (1966) 274: 1095-2101. 

19- Dewald GW, Wright PI: Chromosome abnormalities in the myeloproliferative disorders. Seminars in Oncology (1995) 22: 341-354.

20- Nacheva E, Holloway T, Brown K, et al: Philedelphia-negative chronic myeloid leukemia: detection by FISH of BCR-ABL fusion gene localized either chromosome 9 or chromosome 22. British Journal of Haematology (1993) 87: 409-412

21- Haferlach T, Winkemann M, Nickenig C, et al: Which compartments are involved in Philadelphia-chromosome positive chronic myeloid leukemia? An answer at the single cell level by combining May-Grünwald-Giemsa staining and fluorescence in situ hybridization techniques. British Journal of Haematology (1997) 97: 99-106.

22- Whang J, Frei E, Tjio JH, et al: Distribution of the Philadelphia chromosome in patients with chronic myelogenous leukemia. Blood (1963) 22(6): 664-673

23- Clein GP, Flemans RJ: Involvement of erythroid series in blastic crisis of chronic myeloid leukemia: Further evidence for presence of Philadelphia chromosome in erytroblasts. British Journal of Haematology (1966) 12:754-758.

24- Golde DW, Burgaleta C, Sparkes RS, et al: The Philadelphia chromosome in human macrophages. Blood (1977) 49(3): 367-370.

25- Martin PJ, Najfeld V, Hansen JA, et al: Involvement of the B-lymphoid system in chronic myelogenous leukemia. Nature (1980) 287: 49-50

26- Bernards A, Rubin CM, Westbrook CA, et al: The first intron in the human abl gene is at least 200 kilo bases long and is attired for translocations in chronic myelogenous leukaemia. Molecular Cell Biology (1987) 7:3231-3236

27- Daley GQ, Van Etten RA, Baltimore D:  Induction of chronic myelogenous leukemia in mice by the P210bcr/abl gene of the Philadelphia chromosome. Science (1990) 247: 824-830

28- Westbrook CA, Hooberman AL, Spino C, et al: Clinical significance of the BCR-ABL fusion gene in adult acute lymphoblastic leukemia: a Cancer and Leukemia Group B study. Blood (1992) 80: 2982-2990

29- Riberio RC, Abromowitch M, Raimondai SC, et al: Clinical and biologic hallmarks of Philadelphia chromosome in childhood acute lymphoblastic leukemia. Blood (1987) 70: 948-953

30- Hagemijer A, Bartram CR, Smit EM, et al: Is the chromosomal region 9q34 always involved in variants of the Ph1 translocation? Cancer Genetics Cytogenetics (1991) 57: 143-151

31- Wickramasinghe SN: Bone marrow. In Stephen S. Sternberg (ed.), Histology for Pathologists. Raven Press, 1992, New York pp: 1- 32

32- Gatter KC, Brown D: The normal bone marrow. In Osney Mead (ed.), An illustrated guide to bone marrow miagnosis. Blackwell Science, (1997), USA, pp.5- 15

33- Messner H, Izaguirre CA, Jamal N: Identification of the T lymphocytes in human mixed hematopoietic colonies. Blood (1981) 58: 402-405

34- Kimura A, Katoh O, Hyodo H, et al: Platelet derived growth factor expression, myelofibrosis and chronic myelogenous leukemia. Leukemia and Lymphoma (1995) 18: 237-242

35- McCarthy SA, Kuzu I, Gatter KC, et al: Heterogeneity of endothelial cell and its role in organ preference of tumour metastasis. TiPS (1991) 12: 462-467

36- Reilly JT, Barnett D, Dolan G, et al: Characterization of an acute micromegakaryocytic leukemia: evidence for the pathogenesis of myelofibrosis. British Journal of Haematology (1993) 83: 58-62

37- Bennet JM, Catovsky D, Daniel MT, et al: The chronic myeloid leukemias: guidelines for distinguishing chronic granulocytic, atypical chronic myeloid, and chronic myelomonocytic leukemia. Proposal by the French-American-British Cooperative Leukemia Group. British journal of haematology (1994) 87:746-754

38- Gale RP, Helhmann R, Zhang M, et al: Survival with bone marrow transplantation versus hidroxyurea or interferon for chronic myelogenous leukemia. Blood (1998) 5: 1810-1819

39- Rhee F, Szydlo RM, Herman J, et al: Long-term results after allogenic bone marrow tranplantation for chronic myelogenous leukemia in chronic phase: a report from the chronic leukemia working party of the European group for blood and marrow transplantation. Bone marrow Transplantation (1997) 20: 553-560

40- Thile J, Kvasnicka HM, Shimitt-Graeff A, et al: Changing patterns of histological subgroups during therapy of Ph1+ chronic myelogenous leukemia. Histopathology (2000) 37: 355-362

41- Hasford J, Pfirrmann, Hehlmann R, et al: A new prognostic score for survival of patients with chronic myeloid leukemia treated with interferon alfa. Journal of the National Cancer Institute (1998) 11: 850-858

42- Hehlmann R, Heimpel H, Hasford J, et al: Randomize comprasion of interferon-alpha with busulfan and hydroxyurea in chronic myelogenous leukemia. Blood (1994) 84: 4064-4077

43- Thile J, Kvasnicka HM, Shimitt-Graeff A, et al: Effects of chemotherapy (Busulfan-Hydroxyurea) and interferon-alpha on bone marrow morphologic features in chronic myelogenous leukemia. American Journal of Clinical Pathology (2000) 114: 57-65

44- Thile J, Kvasnicka HM, Shimitt-Graeff A, Sphor M, Diehl V, Zankovich R, Nierderle N, Leder LD: Effects of interferon and hydroxyurea on bone marrow fibrosis in chronic myelogenous leukemia: a comparative retrospective multicentre histological and clinical study. British Journal of Haematology (2000) 108: 64-71

45- Löfvenberg E, Wahlin A, Roos G, Öst A: Reversal of myelofibrosis by hydroxyurea. European Journal of Haematology (1990) 44: 33-38

46- Anastasi J, Larson RA, 7 JW: Prominent erythroid proliferation in chronic myelogenous leukemia. Lab Invest (1996) 74: 105a

47- Talpaz M, Kantarjian HM, McCredie K, Trujillo JM, Keating MJ, Gutterman JU: Hemtologic remission and cytogenetic improvement induced by recombinant human interferon alpha in chronic myelogenous leukemia. The New England Journal of Medicine (1986) 314: 1065-1069

 

 

 

VII- Ekler:

a- Mali Bilanço ve Açıklaması;

 

Bu  projede  birim fiyatı 12 milyon TL olan immünhistokimyasal boyama ile çalışılacak 75 vaka için Hizmet alımı olarak toplam 900 milyon TL   kullanılmıştır.                                                  

 

FASIL

  NO         

FASIL ADI          

YILI                  

YILI

YILI

TOPLAM

100

 

 

      PERSONEL GİDERİ     (Anketör işçi, vb)

--

--

--

--

 

100 TOPLAM

--

--

--

--

200

YOLLUKLAR      (Yurtiçi)

--

--

--

--

 

      200 TOPLAM

--

--

--

--

     

 300

 

HİZMET ALIMLARI(Analiz ücreti vb.)

900000000

  TL

2001

2001

900000000

  TL

 

      300 TOPLAM

900000000

 

 

900000000

400

TÜKETİM MAL VE     MALZEMELERİ      (Kimyasal Madde, Cam Malzeme, Kirtasiye,

      vb.)

--

--

--

--

 

      400 TOPLAM

--

--

--

--

500 

 

 

DEMİRBAŞ ALIMLARI

--

--

--

--

 

500 TOPLAM

--

--

--

--

600

      MAKİNA VE TEÇHİZAT(Yurtiçi ve yurtdışı olarak belirtiniz )

--

--

--

--

 

600 TOPLAM

--

--

--

--

DİĞER

 (SCI, SSCI, vb tarafindan taranan dergilerce istenilen

yayin ücreti: page charge)

 

--

--

--

--

 

DİĞER TOPLAM

--

--

--

--

 

GENEL TOPLAM

900000000

 TL

2001

2001

900000000

   TL

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

b- Sunumlar: Bu proje kapsamında gerçekleştirilen çalışma sonuçlarını içeren ‘Changes in angiogenesis and reticulin fibrosis in Chronic Myelocytic Leukemia (CML) with chemotheraphy and transplantation: an immunomorphometric study’ başlıklı bildirimiz 5-10 Ekim 2002 tarihleri arasında Amsterdam’da gerçekleştirilecek XXIV International Congress of the International Academy Pathology toplantısında sunulmak üzere sözlü bildiri olarak kabul edilmiştir. Özeti aşağıda bildirilmiştir.

 

Changes in angiogenesis and reticulin fibrosis in Chronic Myelocytic Leukemia (CML) with chemotherapy and transplantation: an immunomorphometric study

Savas B, Kuzu I, Soydan E, Arat M, Ensari A, Akan H, Erekul S

University of Ankara, Faculty of Medicine, Departments of Pathology and Haematology, Ankara, Turkey 

Introduction & Aims: Verification of angiogenesis is becoming a favorite parameter in some heamotologic malignancies. The relationship between leukemia and endothelial growth increases the possibilities of beneficial effects of anti-angiogenic drugs in therapy. Little is known about angiogenesis in CML. Our aim in this study was to examine angiogenesis and myelofibrosis in CML, and the affects of chemotherapy and transplantation on these parameters.

Material & Methods: We examined the bone marrow biopsies of 27 patients with CML underwent bone-marrow transplantation, and compared our results with the control group (n=17). Bone marrow cellularity, megakaryocyte count and fibrosis were defined and compared with the angiogenesis examined on anti-FVIII-RA stained sections. Computerized morphometric analysis was performed on evaluation of angiogenesis.

Discussion & Conclusion: Significant increase in vascular parameters, cellularity, fibrosis and megakaryocytes in this study (p<0.05) revealed the importance of angiogenesis in CML. Although cellularity, fibrosis and the number of megakaryocytes decreased significantly after transplantation (p<0.05), angiogenesis may not change during engrafment period. Preferring computerized morph metric analysis on examination of angiogenesis increases the reliability of the results.  

 

 

c- Tez:  Bu proje kapsamında gerçekleştirilen çalışma sonuçlarını Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalında Araştırma Görevlisi Dr. Berna Savaş, Doç. Dr. Işınsu Kuzu danışmanlığında Aralık 2001 tarihli, proje başlığı ile aynı isme sahip uzmanlık tezi olarak yayınlanmıştır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ankara Üniversitesi Rektörlüğü Araştırma Fonu Başkanlığına;

 

 

 

 

‘Kronik Myeloid Lösemide Myelofibrozis ile Damar Yoğunluğunun İlişkisinin Araştırılması: İmmünomorfometrik Çalışma’ proje başlığı ile yürütücüsü olduğum 2001-08-09-058 proje numarasına sahip çalışma 02.03.2002 tarihinde bitirilmiştir. Proje kesin raporu ekte ayrıntılı olarak bildirilmektedir.

 

 

Bilgilerinize saygılarımla arz ederim.

 

 

 

                                                                             26.06.2002

                                                                             Doç.Dr.Işınsu KUZU