Özdemirci, Fahrettin. "Arşivciliğe Felsefi Yaklaşım"
Arşivciliğe Felsefi Yaklaşım
Dr. Fahrettin Özdemirci·
Burada sözünü edeceğimiz hemen
konuların hemen hepsi sizlere yabancı gelmeyecektir. Çünkü sizlerde zaman zaman
aynı olguları düşünmek durumunda kalmışsınızdır. Yine de görüşlerimin, farklı
açılardan arşiv olgu ve olaylarına bakış açısı getireceği umudu taşıyorum.
Arşivcilik yalnızca, eski belgelerin
dosyalara yerleştirilmesi, ya da dosyalama işi değildir. Arşivciliği arşivcilik
yapan ögelere bir bütün olarak bakmak, arşivciliği sağlam temellere oturtmak ya
da arşivciliği zorunlu kılan ögeleri bir araya getirmek gerekir. Bu da ancak
arşivcilik olgu ve olaylarını felsefi bir yaklaşımla ele almakla ve felsefi bir
temele oturtmakla mümkün olur.
Felsefi yaklaşım neyi başarmak ya da
nasıl başarmak istediğimiz üzerine yoğunlaşmamalıdır. Felsefe bütün arşivciler
ve arşiv çalışmaları için birleştirici güç olarak ortak bir zemin
oluşturmalıdır. Salt uygulamalar üzerine yoğunlaşmak felsefi olarak büyük,
sayıca az bir meslek gurubu için ayrılıklar yaratır. Arşivciliğin varlığını ortaya koyması ve sürdürebilmesi
bütünleşmiş bir görüntünün ötesinde bunun sağlanabilmesi ile mümkün olacaktır.
Bu bütünlüğü sağlayacak olan
arşivcilik felsefesini; arşivciliği, toplumsal ve yönetimsel yapının
vazgeçilmez bir ögesi olarak görüp, kurumsal yapıyla ve bilimsel yaklaşımıyla
bir bütün olarak ele alan ve irdeleyen yöntemli ve yönlendirici çalışmaların
tümü olarak ifade edebiliriz.
Arşiv biliminin uğraşı alanı
kurumların ve yönetimlerin dolayısıyla bu unsurları oluşturan insanların
organize olmuş etkinliklerinin doğal ürünleri olan bilgi ve belgelerdir. Yine
bu ürünleri toplumun yararına sunan kurumlar olarak arşivler, varlıklarıyla ve
çalışmalarıyla arşiv biliminin uğraşı alanı içinde yer alır. Arşiv biliminin
uğraşı alanı içine giren belgeler, bir devletin siyasi, idari, sosyo-kültürel,
ekonomik vb. gelişmesi hakkında temel bilgileri içermeleri nedeniyle özel bir
anlam ve önem taşır. Araştırmacılar bu belgelerdeki gerçeklerden yola çıkarak,
günümüzdeki bazı durumların nasıl oluştuğunu anlamaya ve açıklamaya çalışır.
İşte bu ve bu gibi nedenlerle arşiv bilimi tüm aktiviteleriyle kendini bilimsel
disiplinlerin içinde bulurken, meslek olmayı da hak eder.
Cadell, bir konferansında, “Şu ana
kadar bizler, üzerinde fazla düşünmeden arşivleri saklamanın iyi bir şey
olduğunu kabul ettik. Arşivcilik dünyadaki en eski profesyonel aktivitedir.
Yazının icadı arşiv tutma ihtiyacından doğmuştur. Bütün zamanlarda ve bütün
medeniyetler tarafından arşivler tutulmuş ve arşivin genel değeri ve faydaları
hiç bir zaman tartışılmamıştır. Fakat bugün, faaliyetlerimizin
değerlendirilmesinin bir sonucu olarak, arşivleri niçin tuttuğumuzu savunmak
durumundayız. Bu bize arşivleme ve arşiv tutma eyleminin felsefi yönlerini her
zamankinden daha fazla düşünmeye itmiştir” (Cadell, 1995:37.s.) derken
arşivcilikte felsefi yaklaşımın giderek daha da önem kazandığını
vurgulanmaktadır.
Felsefi yaklaşım, kendine saygısı
olan her mesleğin temelini oluşturan, mesleği meslek yapan düşünsel dokuyu
oluşturan zihinsel aktivitelerdir. Arşivciler, mesleklerini ve mesleki etkinliklerini
çeşitli durumlar karşısında savunmak durumunda kalınca, bunu bilimsel temellere
dayanarak ve genel kabul görmüş bazı düşünceleri ileri sürerek
yapabilmelidirler. Felsefi temeli olmayan bir meslekte çalışanlar yaptıkları
işten zevk alamayacakları gibi, yaptıkları işi çevrelerine anlatmakta da
yetersiz kalırlar.
Arşivciliğe mesleki saygınlık
kazandırmak, mesleki birlik oluşturmak için gerekli düşünsel yapının ve
beraberinde meslek etiğinin oluşması ve yerleşmesi için meslekte felsefi
yaklaşıma ağırlık verilmesi gereklidir. O zaman bu gerekliliği sağlayacak
ögeler nelerdir, genel hatlarıyla bunlardan bir kaçına değinelim:
Bunlardan en önemlisi ve en önde
geleni hiç kuşkusuz akademik düzeyde
eğitimdir.Tarih boyunca arşivcilik bir bilim dalı olarak değil, ihtiyaç
sahiplerinin başvuruları halinde sunulan bir hizmet olarak görülmüş, eğitim
çıraklık yoluyla yapılmıştır. Günümüzde de bu eğitimi bu şekilde sürdürmek
isteyenler vardır ve bugün bu geleneksel eğitim yolunu reddetmek, ancak
uygulanan yöntemleri aynen kabul etmek gibi bir çelişkinin içerisindeyiz. Ancak
genel eğilim, arşivcilerin meslek eğitimlerinin akademik olması yolunda
olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Bu eğitimde, daha sonra uygulamayla
geliştirilecek teorik bilgiler verilmeye çalışılmalıdır. Bu teorik yönünden
dolayı arşivcilik bir bilimdir. Bu tarzdaki bir arşivcilik eğitimi her ne kadar
akademik ise de, hiç bir zaman uygulamaya dayanması şartı da ihmal
edilmemelidir.
Bu bağlamda; arşivciliğin temelini
teorik yapı oluşturur diyebiliriz. Teorik yaklaşımların olmadığı veya
yapılmadığı bir iş asla meslek değildir. Buna ancak bir iş diyebiliriz. Bir
işin meslek olması için teorik yaklaşımlara, uygulamaların teoriyle
geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Teorik yaklaşımlar için en uygun ortamlar üniversiteler
ve akademik çalışmalardır. Çünkü bir mesleğe hazırlık, sistematik bir teoriyi
gerektirir. Teori anlayışı mesleki becerilerin geliştirilmesi için önemlidir.
Bu önem mesleğe hazırlıkta düşünsel bir deneyimin ve alt yapının olması
gerekliliğinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla profesyonel bir meslek için
yalnızca iş başında eğitim yeterli değildir.
Arşivciliğin teorik temelleri henüz
sağlam bir biçimde tanımlanmamış olsa bile, arşiv hizmetlerinin verilmesinde
gözetilmesi gereken bir takım erklerin oluşmasını sağlamış olan arşivcilik
ilkelerinin varlığı, temel de bir arşivcilik felsefesinin oluştuğunu
göstermektedir. Zira toplumsal ve kurumsal yapılanmada arşiv kurumunun
doğmasını sağlayan acil gereksinimler söz konusu olmuştur. Yani arşiv kurumu bir
ihtiyaçtan doğmuştur. Bu durum arşivcinin görev bilincini geliştirmiştir.
Mesleğinin gereklerini bu bilinç içinde en iyi şekilde yerine getirmeye
çalışmış, ancak mesleğinin teorik gereksinimlerine yeterince zaman ayıramayıp,
elindeki bilgi ve belgelerin fiziki düzenlemesine öncelik tanımıştır.
Arşivcinin görev bilinci içindeki bu onurlu davranışı, onun mesleğinin bilimsel
genellemelerine ve felsefi yaklaşımlarına yeterince zaman ayıramamasına neden
olurken, toplumda, arşivci kavram ve olgusu da tam olarak anlaşılamamıştır.
Toplumda arşivci, eski, tozlu, gerekli-gereksiz olduğu dahi belli olmayan
belgelerle uğraşan kişi imajıyla günümüze kadar da gelmiştir.
Arşivciliği geliştirebilmek için
meslek felsefesine, meslek felsefesini geliştirmek için de akademik düzeyde
arşivcilik eğitimine ihtiyacımız vardır. Arşivcinin işi özel eğitim gerektiren
bir iştir ve bunun önemini belirleyen ögelerden biri de eğitimin hangi düzeyde
ele alındığıdır. Türkiye’de bu konuda önemli adımlar atıldığı görülmektedir.
(Arşivcilik bölüm ve anabilim dalları gibi) Ülkemizde üniversite düzeyinde
arşivcilik eğitimi, “Akademik programların gelişimi çoğunlukla sadece dışardan
ve yasamalı bir baskının sonucu olarak gerçekleşmiştir.” (Schaeffer, 1994:
25.s.) diyen Schaeffer’in tesbitine aynen uymaktadır. Şöyleki;
“A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesi Kütüphanecilik Bölümü’ne iki anabilim dalı daha eklendi. Biliyorsunuz
bunlardan birisi ‘Dokümantasyon-Enformasyon’ öbürü ‘Arşiv’ anabilim dalı.
Eklendi ama, işte hep kulaktan kulağa duyduğumuz, hepimizin duyduğu, dendi ki,
eski Cumhurbaşkanımız, O zamanın Başbakanı şimdiki Cumhurbaşkanı’na, Başbakan
da YÖK Başkanı’na, YÖK Başkanı da A.Ü. Rektörü’ne bu bölümleri çabucak kurun
demişler. Rektör ya da ilgili, sorumlu kişi, peki kadro filan demiş. Hiç
üzülmeyin demişler size hemen otuz tane kadro vereceğiz. Ve bu bölümler
biliyorsunuz, bir Cuma günü toplandık. Cuma, Cumartesi, Pazar günü çalıştık, üç
gün sonra Pazartesi günü programlar verildi. Senato gündemine alınmıştı, Ankara
Üniversitesi Senatosu’ndan geçti.” (Özdemirci, 1990: 148.s.)
Arşiv eğitimine ilk adım nasıl
olursa olsun, önemli olan bunun geliştirilerek sürdürülebilmesi ve bunun için
çaba harcanmasıdır. “Eğitim yoluyla zengin
ve dinamik bir arşivcilik kültürünü değerlendirme yeteneğini kazanırız. Teori,
arşivciyi, kökleşmişlik maddi ve manevii süreklilik, böyle bir ideali
gerçekleştirme duygusu ile doldurur.” (Schaffer, 1994: 31.s.) Bu duygular bir
mesleğin meslek olmasında önemli yer tutar. Çünkü, Üniversite, meslek açısından
bir enerji ve hayal kaynağıdır.
“Akademik ortamda arşivcilik eğitimi
için verilen mücadele bütün mesleki eğitim ve çalışmalar için ortaktır ve iki
hedefi vardır: Zorlayıcı ve uygun bir teori yapısını geliştirmek ve bu
teorideki eğitimi, düzenli arşiv uygulamasıyla ilişkili hale getirmek, en
azından öğrenci tarafında bir kimlik ve mesleki bağlılık geliştirmektir.
(Becher, 1990: 142.s. in Schaeffer, 1994: 29.s.)
Kısaca ifade etmeye çalıştığımız
nedenlerle, “Mesleğin düşünceli bir çok üyesi kavramsal bir temele duyulan ihtiyaç
ve akademik arşivcilik kültürünün oluşturulması üzerinde ısrar ederler.”
(Schaeffer, 1994:30.s.)
Bugün hiç bir meslek iyi tanımlanmış
bilimsel bir geçmişi olmadan gelişemez. Üniversiteler ve diğer eğitim
kurumları, yeni yöntem ve tekniklerin uygulanmasında ve mesleklerin teorik
açıdan sistemleştirilmesinde ve felsefi bir temele oturtulmasında önemli bir
role sahiptir.
Arşivcilikte felsefi yaklaşımın,
akademik düzeyde eğitim kadar önemli diğer bir öge de mesleki örgütlenmedir. Arşivcilerin
kendi mesleki formasyonlarını geliştirmek ve mesleki kültürlerine katkılarını
sağlamak için birliklere (mesleki birlik = dernek) gereksinim vardır. Böylece,
meslekte ortak bir dil ve değerler bütünü oluşturabilir, bunu paylaşabiliriz.
Meslek birliği, özgüveni geliştirme, toplumda mesleki kimliği sağlama ve
kişisel etkinlikleri öne çıkarma açısından gereklidir. Mesleki birlikler
arşivcilik felsefesinin gelişmesine önemli bir işarettir. “Mesleki kuruluşların
varlığı ve faaliyetleri mesleki duyarlılığı geliştirmede önemli rol oynar.”
(Cseve, 1992: 44.s.)
Meslek birliğinden, çeşitli arşiv
kurumlarında çalışan arşivcilere destek olması ve genelde arşivcileri bir gurup
halinde temsil etmesi gibi konularda önderlik etmesi beklenir. Daha öncede
vurgulandığı üzere, bizler felsefi olarak büyük bir mesleğin, sayıca az
üyeleriyiz. Hiç bir zaman da büyük sayılara erişemeyeceğiz. Ancak mesleğimizin
büyüklüğünü birbirimize verebileceğimiz her türlü yardımla devam ettirebiliriz.
Buna ihtiyacımız vardır. Bunun için meslek birliği oluşturma konusunda ciddi
adımlar atmalıyız. Böylece, Ülkemizdeki arşivcilerin tümünü bir araya getirme,
arşivcilik eğitimine ciddi anlamda yön verme, meslek etiğini geliştirme, milli
düzeyde tartışma ve fikirleri yayma, Türk arşivciliğini uluslararası
platformlara taşıma fırsatını yakalayabilir ve değerlendirebiliriz.
Arşivcilikte felsefi yaklaşımın
sağlanmasında etkin olan diğer bir ögesinin de mesleki yayın olduğunu söyleyebiliriz.
Mesleğin bilimsel yönüyle, arşivlerin kurumsal yapılanması ve her türlü
çalışmalarıyla bir bütün olarak gelişmesinde önemli bir açığı kapatacak olan
mesleki süreli bir bilimsel yayına ihtiyacımız vardır. Adı ‘Arşivcilik Dergisi’
ya da ‘Türk Arşivciliği’ ne olursa olsun, önemli olan mesleğin gelişmesini,
mesleki birliğin sağlanmasını, kısaca arşivciliğin felsefi temellere
oturtulmasını sağlayacak, Türk arşivciliğini temsil edebilecek ve geleceğe
taşıyabilecek bilimsel bir derginin varlığıdır. Böyle bir derginin yararlarını
saymama gerek yok diye düşünüyorum.
Akademik
düzeyde eğitim dedik, mesleki örgütlenme, mesleki yayın dedik. Peki bunlar
yukarıda saydığımız yararlarıyla beraber bize başka neler sağlayabilir. Biraz
da bunlar üzerinde duralım. Belki böylece arşivciliğe felsefi yaklaşıma daha
geniş boyut kazandırabiliriz:
Arşivcilik mesleğine genelde
toplumun bakış açısı ile arşivcilerin kendi mesleklerine bakış açıları çok
farklıdır. Çünkü arşivciler bilgi çağının meslekleri üzerindeki etkisinin
farkında olarak hareket etmektedir. Bu nedenle de bakış açıları farklı olmak
zorundadır. İşte bu farklılık bir meslek felsefesinin ürünüdür.
“Gerçek şu ki, arşivciler milletin
hafızasının bekçileridir. Onun görevi, yüksek bir mevkide olmayabilir veya
kendisini kamuoyunda ön plana çıkaracak bir şey olmayabilir, ancak onun işi,
iyi bir yönetim, demokrasinin düzenli çalışabilmesi ve milletin sağlığı ve
gururu için toplumun temel taşıdır. (Cadell, 1995: 41.s.) İşte bu nedenle de
“Bugün arşivleri idare etmek çok karmaşık ve oldukça fazla sorumluluk isteyen
bir iştir. Uzmanlık gerektiren çeşitli faaliyetlerin koordinasyonu yüksek
düzeyde mesleki ve idari beceri gerektirir. (Cseve, 1992: 44.s.)
Arşivcilik mesleğinin gelecekteki
varlığı, belgeleri muhafaza etmek ve bunları gerek halkın ve gerekse devletin
(yönetimin) yararlanmasına sunmak üzere bu konuda çalışan bütün insanların
işbirliği yapmalarına bağlıdır. Bu işbirliğini sağlayacak olanlar yine
arşivcilerdir. Bunun için ve arşivcilik
mesleğinin geleceği için arşiv çalışmaları bilimsel yaklaşımlara bağlanmalıdır.
Arşivcilik bilimsel yaklaşımlarla felsefi temellere oturtulamadığı sürece
arşivcilik mesleğini geliştirmek mümkün olamayacaktır.
Bunun yanında, arşivcilik anlayışının ya da bakış açısının geliştirilmesi de
mesleki açıdan önem taşımaktadır. Bu hususta Cadell, arşivcilerin dikkatlerini,
arşiv politikalarına çekmektedir.
Cadell, ülkemizde verdiği bir konferansında, kendilerinde arşiv politikasının
olmamasını iki nedene dayandırmaktadır:
“İlk olarak arşivciler politikanın
ne olması gerektiği konusunda anlaşırken bunu kendileri için değil de mesleğin
dışındakiler için yazılması gerektiği gerçeğini kavramış değiller. Arşivciler
dahil bir çok meslek sahibi meslekleriyle ilgili yazdıklarının basit ve sıkıcı
olduğu konusunda eleştiri almaktan endişe ederler. Halbuki politikalar zaten
basit ve sıradan olmalıdır ki, kolayca anlaşılsın ve mesleğe yabancı olanlar
tarafından kabul görsün.
İkinci olarak politikalar ve
uygulamalar arasında sürekli bir kavram kargaşası vardır.... Politika bütün
arşivciler için birleştirici bir güç, ortak bir zemin oluşturmalıdır. (Cadell,
1995: 42-43.s.) diyen Cadell, Arşivcilerin genelde hoş ve uyumlu insanlar
olması yanında son derece tartışmacı olduklarını belirtmektedir. Cadell,
ayrıntılı ve herkesin kabul edebileceği bir politikanın ifadesi üzerinde
arşivcilerin anlaşmalarının oldukça uzak bir ihtimal olduğunu belirtmekle
beraber, her şeye rağmen bir arşiv politikasına ihtiyaç olduğunu ve bu
politikanın arşivcilerin savunma mekanizmasının olacağını söylemektedir. Bu
mekanizmanın arşivcileri, bilgisiz yöneticilere, yeterli bilgiye sahip olmayan
ancak arşivlerden sorumlu bir makama getirilen devlet memurlarına, iyi niyetli
ancak bilinçsizce eleştirilerde bulunanlara karşı koruyabileceğini ifade
ederken, bu tür kişilerin rastgele uygulamalara gitmelerinin önlenebileceğini;
tek başına çalışan arşivcilerin konumunu güçlendireceğini ve arşivlerin belirli
bir standardın altına inmemesini sağlayacağını vurgulamaktadır. Bu açılardan
ülkemizdeki duruma baktığımızda, arşivlerle ilgili çeşitli yasal
düzenlemelerimizin olmasına rağmen (yeni yasal düzenlemelere ihtiyacımız
vardır), bir politikamızın, hangi yolda çalışmalarımızı sürdürmemiz gerektiğini
gösteren; tüm kurum ve kuruluşların yanında kabul görecek bir yazılı belgemizin
olmadığı görülmektedir. Bunun nedenleri, Cadell’in belirttiği nedenlerden
farklı değildir. Dolayısıyla bu eksikliğin sonuçları da aynı olmaktadır. Her ne
kadar, “Günlük işlerin ardından yetişmeye çalışan bir yöneticiyi geçmiş
hakkında düşünmesi gerektiği konusunda ikna etmek kolay değilse de,” (Cadell, 1995: 38.s.) bir arşiv politikasının
belirlenmiş olmasından yöneticiler büyük ölçüde etkileneceklerdir.
O güne kadar arşivleri evrak
depoları şeklinde algılayan genel düşünce, yerini arşivlerin bilgi iletiminde,
dinamik kuruluşlar olduğu düşüncesine yönelecektir. Kurum ve kuruluşların kendi
faaliyetlerinin ürünü olan belgelere bakış açısı anlam kazanmaya başlayacak,
kurumların arşiv politikası sağlam temellere oturtulabilecektir. “Mükemmele
erişilemez ancak mükemmelliğe doğru çalışmalıyız ve en önemlisi yöneticilere
arşivleri her önlerine gelen yere atamayacaklarını söylemeliyiz. (Cadell, 1995:
45.s.) Bunu en azından arşiv politikalarıyla söylemeliyiz.
Arşivcilikte felsefi yaklaşımı gerektiren ve meslekî açıdan
önem taşıyan diğer bir ögede hiç kuşkusuz teknolojik
gelişmelerdir. Konunun bu yönü de ihmal edilmemelidir. Şöyleki, “İlk
arşivcilerle onların 5000 yıl sonraki takipçileri arasındaki gerçek fark
kullandıkları teknolojilerden ibarettir. 5000 yıl önce kil tabletlerde
tutulanları biz bugün bilgisayar disketlerinde saklıyoruz. (Cadell, 1995:
38.s.)
“Tarih sürecinde herhangi bir
kesinti söz konusu değildir, bu yüzden arşivciler en eski evrakla
ilgilendikleri gibi en güncel evrakla da ilgilenmek zorundadır. Bu durum
özellikle elektronik arşivler söz konusu olduğu zaman daha da bir önem kazanır.
(Cadell, 1995: 46.s.)
Günümüzde sıkça sözü edilen ve artık
kullanılan elektronik bilgilendirme ve belge göndermenin arşivcilik boyutu
gözden uzak tutulmamalıdır. Çünkü bu meslek, ortamı ve biçimi ne olursa olsun
çalışma alanına giren bilgi ve belgeleri değerlendirmek ve hizmete sunmak
zorundadır. Onun için de bu tür ortamlardaki bilgi ve belgeleri, alanındaki
prensiplere ve tekniklere göre ele alacaktır. Dolayısıyla da yeni gelişmelere
göre felsefi temelini oluşturmak durumundadır. Prensiplerin ve tekniklerin sistematik bir biçimde yeni gelişmelere
uygulanabilmesi için yeniden tanımlanması gerekir. Bu doğrultuda arşivciler, yeni kavramları, görüşleri ve
yaklaşımları inceleyerek, yeni gelişmeler çerçevesinde felsefi temellerini
oluşturmalıdır. Bir mesleğin felsefesi sürekli gözden geçirilmeli ve
geliştirilmelidir. Aksi takdirde çağdaş problemlerle başa çıkılamaz.
Sonuç
olarak, arşiv bilimine ve kurumuna toplumsal yapıda ve kurumsal bazda
sağlam ve geçerli yeni bir statü kazandırmak,
Arşivciliğin oldukça önemli,
yönetimsel ve toplumsal değerlere sahip olduğu düşüncesini yerleştirmek,
Gelişimini sürdürmekte olan arşiv
bilimini ve kurumsal yapısını hem uygulamayla hem de teorisiyle sağlam temeller
üzerine oturtarak, bilimsel geçerliliğini tartışmalara yer vermeyecek denli
belirtmek,
Arşivciliğin gerek bilimsel gerekse
kurumsal amaçlarının tam ve kesin olarak belirlenmesi sonucu, uygulamalara
anlam kazandırmak,
Arşivlerin kurumsal yapılanmasında
yetki ve sorumlulukların neler olması gerektiğini belirlemek,
Meslekî bütünlüğü sağlamak için
çalışmalıyız.
Bütün bunların son derece teorik
olduğu ve gerçek dünya ile ilişkisinin bulunmadığını düşünebilirsiniz.
"Doğal olarak insanlar arşiv işinin pratik yönlerini görmek isterler.
Ancak işimizin bir de felsefi yönü vardır. Zaman zaman geri çekilip olayları
daha geniş bir açıdan değerlendirmemiz gerekir." (Cadell, 1995: 49.s.) Her
alanda olduğu gibi arşiv alanında da reform çalışmalarında tüm arşivsel
kurumların bir bütün olarak yer alması özellikle de milli arşiv kurumunun
etrafında kenetlenmesi ve ona kulak vermesi için arşiv politikasını belirlemek,
arşivciliğimize felsefi bir yaklaşım sağlamak ve felsefi bir temel oluşturmak zorundayız.
KAYNAKÇA
Becher,
Tony (1990) “Professional Education in a Comparative Context,” in Rolf
Torstendahl and Michael Burrage, eds., The
Formation of Professions: Knowledge, State and Strategy. (London)
Cadell,
Patrick (1995) “Arşivciliğin Felsefi Boyutları,” Çev. Hamza Kandur. Arşivcilik Konferansları- I / yay.
haz. Hamza Kandur. (İstanbul: Librairie de Pera), 37-49.
Cseve,
Magdalena- Zolta Bodi (1992) “Odyo-Vizüel (Görsel-İşitsel) Materyal
Arşivistinin Kimlik Krizi,” Çev. Necla Olsa.
XII. Milletlerarası Arşiv Kongresi, 6-11 Eylül 1992 Montreal: Sunulan
Tebliğler- I. (Ankara: T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü),
37-45.
Özdemirci,
Fahrettin (1990) “Prof. Dr. Osman Ersoy’la Ropörtaj,” Türk Kütüphaneciliği, IV: 3, 143-153.
Schaeffer,
Roy (1994) “From Craft to Profession: The Evolution and Theory in Nort
America,” Archivaria, 37 (Spring),
21-34.
--------------- 0 ---------------