Arkan, SabihYILDIZ, Burçak (Yazar)2019-02-072019-02-072000http://hdl.handle.net/20.500.12575/32652Hukukumuzda ticaret şirketlerinin ehliyetine ilişkin olarak sınırlı ehliyet sistemi benimsenmiştir. Şirketlerin ehliyetine ilk sınırlama, niteliği gereği gerçek kişilere hasredilmiş olan haklar ile getirilmiştir. Bunun yanı sıra toplumsal, siyasal ya da ekonomik nedenlerle kabul edilen özel düzenlemeler de, şirketlerin ehliyetini sınırlamaktadır. Genellikle kamu düzenin korunmasını amaçlayan bu düzenlemelerle, şirketlerin belirli konularda çalışmaları yasaklanmış ya da izne bağlanmıştır. Sayılan sınırlamaların yanı sıra, bir diğer sınırlama da, şirketlerin ancak işletme mevzuu çevresi içinde kalan hakları edinebileceklerini ve borçları yüklenebileceklerini düzenleyen TK 137 hükmü ile getirilmiştir. Söz konusu sınırlama, Anglo-sakson hukukunda doğan ve ardından Kıta Avrupası sisteminde de benimsenen ultra vires ilkesinin, Türk hukukundaki yansımasıdır. Bu ilke, tüzel kişilerin varlıklarını devlete borçlu olduklarını, bu nedenle de ancak devletin izin verdiği sınırlar dahilinde hak ehliyetini haiz olacaklarını savunan fiksiyon teorisinin ve tahsis ilkesinin devamı niteliğindedir. TK 137 hükmüne göre, hukukumuzda şirketlerin ehliyetinin kapsamını belirleyen temel kıstas, işletme mevzuu çevresidir. Söz konusu kavram, işletme mevzuundan daha geniş kapsamlı olup, işletme mevzuunun gerçekleştirilmesini kolaylaştıran ya da buna yardımcı olan faaliyetlerin de ehliyet dahilinde sayılmasına imkan sağlamaktadır. Buna göre şirket, ihtiyaç duyulan tüm işlemleri, işletme mevzuu ile bağlantılı sayılması koşuluyla gerçekleştirebilmektedir.Şirketin işletme mevzuu ve maksadı esas sözleşmede yer almakta; üçüncü kişilerin, tescil ve ilan edilen bu hususları bildikleri kabul edilmektedir. Bu nedenle şirketin işletme mevzuu çevresi dışında kalan bir işlem yapılması halinde, üçüncü kişiler, iyiniyetli olsalar dahi korunmamakta; pay sahiplerinin ve şirketin menfaatleri üstün tutulmaktadır. TK 137 hükmü şirketin hak ehliyetinin sınırlarını belirlediği için, bu kapsam dışında kalan, diğer bir deyişle ultra vires sayılan işlemler, yok hükmündedir. Söz konusu işlemlere icazet verilemeyeceği gibi, bu işlemlerden şirketin sorumluluğu da doğmamaktadır.İzin sisteminin benimsendiği hukuk düzenlerinde, ultra vires ilkesi benimsenmekte; böylelikle şirketlerin devleşerek devlete rakip olmalarını önlenmektedir. Ancak hukukumuzda şirketlerin kuruluşuna ilişkin olarak tescil sistemi hakim olup, kuruluş ve esas sözleşme değişikliği aşamalarında, kamu kurumlarının, mutlak takdir yetkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle TK 137’deki ultra vires ilkesi, hukuk sistemimizle uyum içinde değildir.Hukukumuzda şahıs şirketlerinin kurulabilmeleri ya da esas sözleşmelerini değiştirebilmeleri için Bakanlık’ın ya da başka bir kamu kurumunun onayı gerekmemekte; ortakların bu yönde alacakları bir karar yeterli olmaktadır. Bu nedenle şirketin esas sözleşmesinde yer alan işletme mevzuu ve maksadı da kolaylıkla değiştirilebilmekte, şirketin ehliyeti, ultra vires işlemi de kapsayacak şekilde genişletilmektedir. Bu nedenle şahıs şirketlerinde ehliyetin sınırsız olması gerekirken, ultra vires ilkesinin kabul edilmiş olması, doktrinde eleştirilmektedir.Sermaye şirketlerinin kuruluş ve esas sözleşme değişikliklerinde ise, Sanayi ve Ticaret Bakanlık’ının onayı gerekmektedir. Ancak Bakanlık’ın inceleme yetkisi, emredici hükümlere uygunluğa ilişkin, hukukî bir denetimden ibarettir. Bu nedenle sermaye şirketlerinin istenilen faaliyet alanlarında çalışmalarına ve esas sözleşmelerinde bu faaliyetlerin, işletme mevzuu olarak belirtilmesine bir engel bulunmamaktadır.Bunun yanı sıra, Avrupa Topluluğu Konseyi’nin, 68/151 sayılı Direktifi de ultra vires ilkesini bertaraf eden düzenlemeler içermektedir. Direktif’in öngördüğü değişiklikleri gerçekleştiren ülkelerde, ultra vires ilkesi tamamen kaldırılmış ya da iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülmesi önlenmiştir.Gerek anılan Direktif’e aykırılık teşkil etmesi, gerekse tescil sistemini benimsemiş hukuk düzenimize uygun düşmemesi nedeniyle, TK 137’de değişiklik yapılması ve ultra vires ilkesinin kaldırılması zorunludur. Ticaret Kanunu Tasarısı’nda TK 137’de bu yönde bir değişiklik yapılması kararlaştırılmıştır. Ultra vires ilkesinin kaldırılması halinde doğması muhtemel zararlar, yöneticilerin sorumluluğuna ilişkin hükümlerin yanı sıra, şahıs şirketlerinde ortakların bütün malvarlıklarıyla sınırsız sorumlu tutulacaklarına ilişkin hükümlere dayanılarak da tazmin edilebilecektir. Bu nedenle, kendisinden beklenen korumayı gerçekleştiremediği gibi, uygulamada da zorluklara neden olan ve ticarî işlem güvenliğine zarar veren bu sınırlamanın kaldırılması, isabetli olacaktır.Summary In Turkish company law, the rule of limited capacity is accepted regarding to the capacity of companies. Due to the lack of physical existence, the companies are not subject to rights and obligations which are peculiar to human nature, such as marriage and adoption. Secondly, the capacity of companies are limited in order to protect public order. In addition to these limitations, the principle of ultra vires limits the capacity of companies as well.According to article 137 of Turkish Code of Commercial, the companies are merely subject to rights and duties which are in the scope of the objects clause. In other words, the scope of capacity is determined by the objects clause which is contained within the company’s memorandum of association. In addition to this, the transactions which are reasonably incidental to or consequental upon the object are considered in the scope of capacity.The transactions that exceed this scope are accepted as absolute null and void. The fact that a transaction is ultra vires may be declared by the parties at any time. Even the unanimous consent of all shareholders is not enough to validate an ultra vires transaction.The memorandum of general and limited partnerships can be altered by the decision of general assembly; so it is possible to broaden the scope of the capacity. Although the consent of the Ministry of Industry and Trade is required for the alteration of memorandum of the corporations, limited liability companies and cooperatives; the authorization of the Ministry is limited; therefore the scope of the capacity of these companies can be broadened as well. Therefore there isn’t any reasonable justification to save the principle of ultra vires in Turkish law, since it is possible to broaden the capacity of companies.Also in 1968, the Directive, no.68/151 has been issued by the Council of European Communities, in order to harmonize the national codes of member states. Article 9 of this Directive expresses that acts done by the organs of the company shall be binding upon it even if those acts are not within the objects of the company.Consequently, article 137 which contains the ultra vires limitation is considered as an unnecessary burden for the companies and critized by the doctrine. Especially after the issue of the above mentioned directive, it has been obligatory to change this article and abrogate the ultra vires principle in Turkish law.trSOSYAL BİLİMLER (GENEL), HUKUKTicaret şirketlerinin hukuki ehliyetimasterThesis