Karacan, Olcay2022-10-272022-10-272022https://doi.org/10.33629/auhfd.1124143http://hdl.handle.net/20.500.12575/84982Kadının beyanı esastır ilkesi cinsel suçların soruşturulması ve kovuşturulması aşamalarından itibaren yargılama süreçlerinde kadınların söylediklerinin ciddiye alınıp onlara özen gösterilmesini şart koşmaktadır. Hatta kimi durumlarda bu ilkeden hareketle cinsel suçlarla ilgili hüküm verilirken kadının beyanının tek başına kanıt olarak kabul edilmesi de talep edilmektedir. Yargıtay da dâhil olmak üzere mahkemeler olayın bağlamına bakarak şüpheden sanık yararlanır ilkesine rağmen bazı ölçütlerden hareketle kadının beyanının tek başına kanıt olarak kabul edebilmektedir. Ancak Yargıtay tarafından getirilen bu ölçütler toplumca makbul kabul edilen kadınların beyanlarının ciddiye alınmasına dayalı olduğu için cinsel suçlar bakından kadınlar arasında iffetli iffetsiz ayrımı başta olmak üzere bazı ayrımların yapılmasına zemin hazırlamaktadır. Oysa hukuki akıl yürütmede bağlama duyarlı yaklaşım ister toplumca makbul kabul edilen ister edilmeyen kadınlarla ilgili olsun, her tek durumun cinsiyetçi önyargıların ve kişisel tutumları bir yana bırakmayı gerektirdiği kadar her tek durumun kadının beyanı esastır, şüpheden sanık yararlanır gibi ilkeleri de gözeterek değerlendirmeyi gerektirir. Zaten ilkeler değerlendirme yaparken bağlamın dikkate almasının engellenmesi için oluşturulmuş değildir. Aksine İlkeler ilgilenilen durumun özellikleri değerlendirirken nelerin dikkate değer kabul edileceği, nelere odaklanılacağı hususunda yol göstermektedirler. Dolayısıyla cinsel suçlar bakımından kadının beyanı esastır ilkesi bağlamın değerlendirilmesinde kadınlara yargılama süreçleri boyunca özen gösterilmesini gerektirse de kadının beyanının tek başına kanıt olarak kabul edilip faile ceza verilmesini zorunlu kılmamaktadır.trkadının beyanı esastırcinsel suçlarbağlamKadının Beyanı Esastır İlkesi ve BağlamsallıkArticle