T.C
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
ARAŞTIRMA FONU PROJESİ
KESİN RAPORU
Proje Başlığı: Kronik Myeloid Lösemide Myelofibrozis ile Damar Yoğunluğunun İlişkisinin Araştırılması: İmmünomorfometrik Çalışma Proje Yürütücüsü: Doç. Dr. Işınsu KUZU Proje No: 2001-08-09-058 Başlama Tarihi: 02.07.2001 Bitiş Tarihi: 02.03.2002 Rapor Tarihi: 25.6.2002 |
Ankara Üniversitesi Araştırma Fonu Müdürlüğü
Ankara- 2001
I- Projenin Türkçe,
İngilizce Adı ve Özetleri:
- Kronik Myeloid Lösemide Myelofibrozis ile Damar Yoğunluğunun İlişkisinin Araştırılması: İmmünomorfometrik Çalışma
- Correlation between myelofibrosis and vascular density in chronic myeloid leukemia: an immunomorphometric study on bone marrow trephine biopsies.
-Türkçe Özet:
Retrospektif özellikteki çalışmamıza 1996-2001 yılları arasında bölümümüzde KML tanısı almış ve Ankara Üniveristesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı Kemik iliği Transplantasyon Ünitesinde kemik iliği nakli olmuş 24 hastaya ait toplam 58 adet kemik iliği biyopsisi dahil edilmiştir. Hastalara ait tanı, nakil öncesi ve nakil sonrası kemik iliği biyopsi, imprint ve kemik iliği aspirasyon materyalleri yeniden değerlendirilmiştir. Çalışmada evreleme amacıyla örneklenen, tutulum bulundurmayan normosellüler 17 adet kemik iliği biyopsisi kontrol grubu olarak değerlendirmeye alınmıştır.
Kemik iliği biyopsi, imprint ve aspirasyon preparatlarında KML fazı WHO-2001 kriterlerine göre belirlenmiştir. H&E kesitlerde kemik iliği sellülaritesi belirlenmiştir. Biyopsilere retikülin derecelendirmesinin yapılabilmesi için histokimya ile retikülin ve gerekli hastalarda trikrom boyaları, anjiogenezin değerlendirilebilmesi için immünhistokimya ile anti-FVIII-RA boyaları uygulanmıştır. Retikülin derecelendirmesi Bauermeister’ın tanımladığı kantitatif kemik iliği retikülin değerlendirme şeması eşliğinde değerlendirilmiştir. Anjiogenezin değerlendirmesinde ise, anti-FVIII-RA boyalı preparatlarda morfometrik olarak, görüntü analiz sisteminde (Image Analysis System, Carl-Zeiss Vision GmbH, Hallbergmoas, Germany) KS-400 görüntüleme programı (Imaging System) ile damar alanı, damar alanının değerlendirmenin yapıldığı alana oranı ve damar sayısı ölçümleri yapılmıştır. Ayrıca morfometrik ölçümlerin yapıldığı alanlarda alan sellülaritesi ve megakaryosit sayısı belirlenmiştir.
Hasta ve kontrol biyopsilerinde hastaların cinsiyeti, yaşı, hastalarda tanı, nakil öncesi, nakil sonrası biyopsi ve kemik iliği nakil tarihleri belirlenmiştir. Hastalarda kullanılan konvansiyonel tedavi protokolleri ve klinik bilgilerine ulaşılmıştır.
KML hastalarında yaş, cinsiyet dağılımı literatürle uyumlu bulunmuştur. KML gelişen hastalarda hastalıksız kişilere göre kemik iliği genel ve alan sellülaritesi, megakaryosit sayısı, damar alanı ve damar alan oranında ve retikülin derecelerinde artışın olduğu saptanmıştır. Damar sayısında ise nakil öncesi ve sonrası değerlerde kontrol değerlerine göre yüksek sonuçlar elde edilmiştir. KML hastalarında kullanılan konvansiyonel tedavi protokollerinin kemik iliği sellülaritesi, damar sayısı, damar alanı, damar alan oranı, megakaryosit sayısı ve retikülin derecesine etkisinin olmadığı görülmüştür. Yanlızca nakil öncesi biyopsilerde hidroksiüre-interferon-a tedavisinin damar sayısında artışı ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Kemik iliği naklinden (KİT) sonra genel ve alan sellülaritesi, retikülin derecesi ve megakaryosit sayısının azaldığı saptanmış, bu parametrelerin KİT’den sonra kontrol grubuna yakın değerlere ulaştığı tespit edilmiştir. Bu sonuçlar KİT’in KML hastalığını tam olarak tedavisini sağladığının göstergesidir. Ancak vasküler parametreler olan damar sayısı, damar alanı ve damar alan oranlarında KİT sonrasında değişiklik gözlenmemiştir. Bu sonuçta KİT sonrası erken dönemde engrafman ve aktif proliferasyonun vasküler parametrelerin yüksek bulunmasında rol oynayabileceğini, bu nedenle kesin değerlendirme yapabilmek için daha geç dönem biyopsilerin de değerlendirilmesinin gerekliliğini düşündürmektedir. Vasküler parametreler olarak değerlendirmesi yapılan damar sayısı, damar alanı ve damar alan oranı değerlerinde tespit edilen artışta retikülin dererecesi, megakaryosit sayısı, genel ve alan sellülaritesi, hasta yaşının etkisinin olmadığı bulunmuştur.
Çalışmamızda farklı vasküler parametreler anjiogenezin değerlendirmesinde kullanılmıştır. Bu parametrelerin kendi aralarında ve anjiogenezle ilişkili olduğu bilinen diğer parametrelerle yapılan karşılaştırmalarında tek başına damar sayısının ele alınmasının sağlıklı ve güvenilir bir yöntem olmayabileceği, anjiogenezin güvenilir olarak değerlendirilebilmesi için morfometrik olarak damar alanı, damar alan oran ölçümlerinin damar sayımı ile birlikte kullanımının daha anlamlı olacağı sonucuna ulaşılmıştır. Anjiogenezin değerlendirilmesinde elde edilen bu sonuçlar ile KML hastalarında kemik iliğinde anjiogenezin hastalıkla birlikte belirgin artmış bulunmasının konvansiyonel tedaviye yardımcı olarak antianjiogenetik ilaçların kullanımının faydalı olabileceğini düşündürmüştür. Bunun kesin olarak gösterilebilmesi için prospektif, geniş hasta gruplarını içeren çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır.
- İngilizce Özet:
The study is
consisted of a retrospective evaluation of 24 patients with chronic myelogenous
leukemia (CML), who were diagnosed at our department and transplanted at the
In conclusion, the vessel count should be used together with
morphometric analysis of the vessel area and vessel area percentage in order to
establish the angiogenesis. Since the angiogenesis is increased in cases with
CML, the anti-angiogenic agents may be used in addition to the conventional
therapies. It seems that further
prospective studies are required to assess and confirm these findings.
II- Amaç ve Kapsam:
Kronik Myeloproliferatif
Hastalıklar içinde ele alınan, son yıllarda üzerinde yoğun olarak çalışmalar
yapılan Kronik Myeloid Lösemi (KML), puliripotent kök hücreden köken alan,
yavaş gidişli hematolojik malignitedir. Bu hastalığın seyri sırasında kemik
iliğinde değişik derecelerde fibrozis ortaya çıkabilmektedir. Hastaların
yaklaşık olarak yarısında tanı sırasında myelofibrozisin bulunduğu, fibrozis
şiddetinin artması ile prognozun kötüleştiği bildirilmektedir. Ayrıca son
dönemlerde yapılan çalışmalar bu hastalıkların tedavisinde kullanılan çeşitli kemoteropatik ilaçlardan bazılarının
fibrozis gelişiminde etkilerinin bulunduğunu ortaya koymaktadır.
Yapılan araştırmalarda
kemik iliğinde ortaya çıkan fibrozise neden olabilecek pek çok sellüler ve
biyokimyasal faktör olduğu belirlenmiştir. KML hastalıklarında fibrosiz
oluşumuna yol açan faktörlerin bir kısmının aynı zamanda vasküler proliferasyona
da sebep olduğu bilinmektedir. Bu nedenle, fibrozis ve vasküler proliferasyonun
ilişkilendirilebileceği düşüncesi ortaya çıkmaktadır. Sonuç olarak KML
hastalarında fibrozis gelişimi ve anjiogenezin incelenmesi, bunlar arasında
herhangi bir ilişkinin bulunup, bulunmadığının araştırılması, özellikle
tedavide kullanılan ilaçların bu hastalarda fibrozis gelişmine ve anjiogeneze
olan etkilerinin belirlenmesi, patogenez
ve tedaviye yönelik sorunların aydınlatılmasında yardımcı olabilecektir.
Çalışmamızdaki başlıca amacımız, KML hastalarında fibrozisin ve anjiogenezin değerlendirilmesi, bunlar arasında bir ilişkinin bulunup, bulunmadığının araştırılmasıdır. Elde edilen sonuçlarla uygulanan tedavi protokolleri arasında olası bir ilişkisinin varlığı ve tedavi ile bu parametrelerde oluşabilecek değişikliğin araştırılması da amaçlardan diğerleridir.
III- Materyal ve Yöntem:
Çalışmamızda KML
hastalarında tanı, kemik iliği nakili öncesi ve kemik iliği nakli sonrası dönem
kemik iliği biyopsi materyalleri ile imprint ve aspirasyon preparatları
incelenmiştir. Bu hastalara ait klinik özellikler ve kemik iliği biyopsi
materyallerinin histopatolojik özellikleri WHO-2001 klasifikasyonuna göre
değerlendirilmiştir. Hasta grupları ve kontrol grubunu oluşturan kemik iliği
biyopsi materyalleri için tespit solusyonu olarak Hollande solüsyonu
kullanılmıştır. Biyopsi materyalleri %8’lik formik asit ve %8’lik hidroklorik
asit karışımı içinde yaklaşık olarak 18 saat dekalsifiye edilmiştir. Parafin
bloklama işlemi sonrasında biyopsi materyallerinden 4 mikrometre kalınlığında
kesitler yapılmıştır. Kesitler standart olarak hematoksilen-eozin ile, imprint
ve aspirasyon preperatları
May-Grünwald-Giemsa ile boyanmıştır. Ayrıca tüm biyopsi materyallerine
fibrozisi değerlendirmek için histokimyasal olarak retikülin ve gereken
olgularda trikrom boyaları uygulanmıştır.
Histopatolojik
Değerlendirme:
Kesitlerde hematoksilen-eozin boyası ve giemsa ile boyanan kemik iliği biyopsi, yayma ve aspirasyon preparatlarında WHO-2001 sınıflamasına göre KML fazı ve ayrıca bu kesitlerde sellülarite, stromal değişiklikler değerlendirilmiştir.
Kemik iliği sellülaritesi değerlendirilmesi hematoksilen-eozin kesitlerde ışık mikroskobunda 10X büyütmede gerçekleştirilmiştir. Sellülarite artefakt, kanama ve konjesyon göstermeyen kemik iliği mesafesinde hematopoetik hücrelerin ve yağ hücrelerine oranı olarak değerlendirilmiştir. Bu çalışmada kemik iliği selülaritesinin normal sınırları KML’lerin orta, ileri yaş hastalığı olması nedeniyle %40-%50 arası kabul edilmiştir.
Kesitlerde fibrozisin değerlendirilmesinde genel olarak tüm olgularda retikülin boyası uygulanmıştır. Ancak retikülin lif artışı çok fazla olan olgularda kollajen varlığının araştırılması için trikrom boyası kullanılmıştır. Fibrozis tüm gruplarda Bauermeister’ın tanımladığı kantitatif kemik iliği retikülin değerlendirme şeması eşliğinde ele alınmıştır
İmmünohistokimyasal Boyama:
İmmünohistokimyasal analizde kemik iliği biyopsi materyallerinde anjiogenezi değerlendirmek için endotel belirleyicisi olarak anti-FVIII-RA (DAKO) kullanılmıştır. İmmünhistokimyasal boyama poly-L lysol kaplı lamlara alınan 4 mikrometrelik parafin kesitlere uygulanmıştır.
Anjiogenezin değerlendirilmesi amacıyla anti-FVIII-RA boyalı preparatlarda artefakt içermeyen, kemik iliği mesafesinde ışık mikroskobunda 20X büyütme ile belirgin boyanmanın olduğu 3 ayrı alan (hot spot) belirlenmiştir. Bu alanlarda 40X büyütme ile boyanma gösteren vasküler yapılar görüntü analiz sisteminde (Image Analysis System, Carl-Zeiss Vision GmbH, Hallbergmoas, Germany) KS-400 görüntüleme programı (Imaging system) ile ölçümleri yapılmıştır.
Bu sistemde belirlenen ‘hot spot’ta, FVIII-RA pozitif damarların toplam sayısının belirlenmesi (fieldcount), damarların kapladığı alanın saptanması (fieldarea) ve toplam damar alanının incelenen kesit alanına (20,000 micm2) oranının (fieldareapercent) hesaplanması amacıyla KS-400 sisteminde bir ölçüm makrosu oluşturulmuştur.
Her hastaya ait kemik iliği biyopsi materyalinde immünomorfometrik olarak her vasküler parametre için 3 ayrı ölçüm yapılmış ve değerlendirmede bu 3 ölçümün ortalaması kullanılmıştır. Vasküler parametrelerin ölçümlerinin yapıldığı alanlarda ayrıca her alan için megakaryosit sayısı ve alan sellülaritesi belirlenmiş, benzer şekilde bu ölçümlerin ortalamaları değerlendirmeye alınmıştır. Damarların belirlenmesi aşamasında büyük damarlar ve periosteumda bulunan damarların ölçümü yapılmamış, ölçümü yapılan damarların lümen açıklığının bulunması şart koşulmamıştır.
İstatistik Analiz:
Çalışmamızda elde edilen sonuçlar ‘ortalama ± SD’ () olarak ifade edilmiştir. ‘Student’s t test’ ile
damar alanı değerlerinin hasta ve kontrol grupları arasındaki karşılaştırması
yapılmıştır. ‘Mann-Whitney U test’ damar sayısı, damar alan oranı, genel
sellülarite, alan sellülaritesi, megakaryosit sayısı, retikülin değerleri ve
KML faz değerlendirme sonuçlarının
kontrol ve hastalar arasında karşılaştırmasında kullanılmıştır. Damar
alanı değerlerinin biyopsi dönemlerindeki eşleştirmelesinde ‘Paired t test’
tercih edilmiştir. Damar sayısı, damar alan oranı, genel sellülarite, alan
sellülaritesi, megakaryosit sayısı, retikülin ve KML faz değerlerinin hastalar
arasındaki eşleşmesinde ise ‘Wilcoxon signet ranks test’ kullanılmıştır. Tedavi
gruplarının değerlendirmeye alınan tüm hasta değerleri ile ilişkisi
‘Kruskal-Wallis test’ ile değerlendirilmiştir. Ayrıca retikülin değerlerinin
damar sayısı, damar alanı ve damar alan oranı ile karşılaştırılmasında
‘Mann-Whitney test’ kullanılmıştır. Sellülarite ve yaş, retikülin dereceleri ve
sellülarite, retikülin dereceleri ve megakaryosit sayısı, hasta ve kontrol
grubunda genel ve alan sellülaritesinin karşılaştırılmasında ‘Spearman’s
correlation test’ uygulanmıştır. p-Değerinin
0,05’den küçük olduğu değerler istatistik olarak anlamlı kabul
edilmiştir.
IV-
Analiz ve Bulgular:
Hastaların 13’ü erkek, 11’i kadındı. Erkek hastalar hasta grubunun %54,1’ini, kadın hastalar ise %45,9’unu oluşturmakta idi. Erkek/kadın oranı 1,2 olarak hesaplandı. Kontrol biyopsilerinde 10 erkek, 7 kadın bulunmaktadır. Hastaların ortalama yaşı 35,2 olarak hesaplanmıştır. Erkeklerde ortalama yaş 40,5, kadınlarda 29,4 olarak bulunmuştur. Erkeklerde yaş 24-44, kadınlarda ise 23-46 arasında değişmiştir. Kontrol biyopsilerinde ise yaş aralığı 15-62 arasında, ortalama 38,97 olarak hesaplanmıştır.
Tanı biyopsisi değerlendirilen 8 hastada
tanı biyopsisi tarihinden itibaren ortalama 388,88 gün sonra kemik iliği nakli
yapılmıştır. Yine bu grupta tanı
biyopsisi, nakil öncesi biyopsi arasında ortalama olarak 349,63 gün
bulunmaktadır. Nakil öncesi ve sonrası biyopsileri bulunan toplam 19 hastada
ise nakil öncesi biyopsilerin kemik iliği naklinden ortalama olarak 23,33 gün
önce gerçekleştiği, nakil sonrası biyopsi örneklerinin ise kemik iliği naklinden
ortalama 43,1 gün sonra alındığı belirlenmiştir
Tanı biyopsileri elde edilen 13 hastanın
4’ünde hidroksiüre, interferon-a ve Ara-C kombine tedavisi (tedavi grup
C), 3 hastada ise hidroksiüre, interferon-a (tedavi grup B) kombinasyonu ve 3
hastada hidroksiüre tek başına (tedavi grup A) kullanılmıştır. Nakil öncesi
biyopsisi bulunan 11 hastanın ise 5’inde sadece hidroksiüre, 2’sinde
hidroksiüre-interferon-a, 1’inde ise hidroksiüre, interferon-a ve Ara-C
kombinasyonu kullanılmıştır. Genel olarak bakıldığında tanı grubunda 10 hasta
(%76,9), nakil öncesi grupta ise 13 hasta (%68) değerlendirmeye alınmıştır.
Hasta ve Kontrol Gruplarında Genel
Sellülarite Değerleri:
Tanı biyosilerinde kemik iliği
mesafesinde genel sellülaritenin ortalama olarak %95,76 olduğu tespit
edilmiştir. Nakil öncesi biyopsilerinde sellülarite ortalama %85,78, nakil
sonrası dönemde ise ortalama %57,89 olarak bulunmuştur. Kontrol grubunda ise
sellülaritenin ortalama %49,11 olduğu saptanmıştır. Genel sellülarite
hastalarda ve kontrol grubu arasında ‘Mann Whitney U test’i ile
karşılaştırıldığında tanı, nakil öncesi dönemde sellülaritenin kontrol grubuna
göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde fazla olduğu tespit edilmiştir
(p<0,05). Nakil sonrası dönem ve kontrol grubu arasında ise anlamlı fark
izlenmemiştir.
Hasta ve Kontrol Gruplarında Alan
Sellülarite Değerleri:
Tanı biyopsilerinde ortalama alan
sellülaritesi %85,73, nakil öncesi biyopsilerde ortalama %71,83, nakil sonrası
dönem biyopsilerinde ortalama %56,52 bulunmuştur. Alan sellülaritesi hasta ve
kontrol grubu arasında ‘Mann Whitney U test’i ile karşılaştırıldığında,
özellikte hastalarda tanı ve nakil öncesi dönemde alan sellülartitesinde de
artış izlenmiş (p<0,05), nakil sonrası dönemle korelasyon saptanmamıştır
(p>0,05).
KML Hastalarında Biyopsi Dönemleri Arası Kemik
İliği Genel Sellülaritesinin Karşılaştırılması:
Hasta gruplarında kemik iliği genel sellülaritesi
karşılaştırılmıştır. Tanı ve nakil öncesi dönem eşleştirilmesinde 8 hastadan
5’inde (%62,5) tanı biyopsisi sellülaritesi nakil öncesi dönemden yüksek
bulunmuş, 1 hastada (%12,5) nakil öncesi dönemde sellülaritenin tanı döneminden
yüksek olduğu ve 2 hastada (%25) ise sellülarite eşit olarak saptanmıştır. Tanı
biyopsileri ve nakil sonrası döneme ait biyopsi örneklerinde 8 hastanın (%100)
tamamında tanı sellülaritesi yüksek bulunmuştur. Nakil öncesi ve sonrası
dönemlere ait toplam 19 biyopsi materyalinde ise nakil öncesine ait 18 hastanın
(%94,7) sellülaritesinin nakil sonrası dönemden yüksek olduğu, buna karşılık 1
hastada (%5,3) nakil öncesi değerlerin nakil sonrası dönemden düşük olduğu
saptanmıştır. Bu sonuçlar eşliğinde her
üç grupta genel sellülarite eşleştirilmesi için ‘Wilcoxon signet ranks test’
uygulanmıştır. Test sonucunda, tanı
biyopsi sellülaritesinin nakil sonrası biyopsi sellülaritesinden, benzer
şekilde nakil öncesi biyopsisi genel sellülaritesinin de nakil sonrası biyopsi
sellülaritesinden fazla olduğu istatistik olarak gösterilmiştir (p<0.05).
Tanı ve nakil öncesi döneme ait sonuçların karşılaştırılmasında anlamlı farklılık
bulunmamakla birlikte, tanı biyopsilerinde sellülaritenin yüksek olduğu
görülmüştür.
KML Hastalarında Biyopsi Dönemlerinde Kemik İliği
Alan Sellülaritesinin Karşılaştırılması:
Hasta gruplarında morfometrik ölçüm yapılan sahaların alan sellülaritesi
tanı, nakil öncesi ve nakil sonrası dönemlerde alınan biyopsi materyallerinde
karşılaştırıldığında tanı ve nakil öncesi dönem eşleştirilmesinde 8 hastadan
6’sının (%75) tanı biyopsisi alan sellülaritesi nakil öncesi dönemden yüksek
bulunmuş, 2 hastada (%25) ise sellülarite eşit olarak saptanmıştır. Tanı
biyopsileri ve nakil sonrası döneme ait biyopsi örneklerinde 8 hastanın (%100)
tamamında tanı alan sellülaritesi yüksek bulunmuştur. Nakil öncesi ve sonrası
dönemlere ait toplam 19 biyopsi materyalinde ise nakil öncesine ait 15 hastanın
(%78,9) alan sellülaritesinin nakil sonrası dönemden yüksek olduğu, buna
karşılık 3 hastada (%21,1) nakil öncesi değerlerin nakil sonrası dönemden düşük
olduğu ve 1 hastada değerlerin eşit olduğu saptanmıştır. Bu sonuçlar
eşliğinde her üç grupta alan
sellülaritesi eşleştirilmesinde ‘Wilcoxon signet ranks test’ uygulanmıştır.
Test sonucunda, tanı biyopsilerinde alan sellülaritesinin anlamlı olarak nakil
öncesi ve sonrası dönemden fazla olduğu, benzer şekilde nakil öncesi dönemde
alan sellülaritesinin nakil sonrası dönemden fazla olduğu tespit edilmiştir.
Genel ve Alan Selülaritesinin Kontrol ve Hasta
Biyopsilerinde Karşılaştırılması:
Tanı biyopsilerinde elde edilen genel sellülarite
değerleri ile yine bu dönem biyopsilerin alan selülaritesi değerleri
karşılaştırıldığında anlamlı istatistiksel bir ilişki tespit edilmemiştir
(p>0,05). Nakil öncesi ve nakil sonrası biyopsilerde genel sellülarite ve
alan sellülaritesinin karşılaştırmasında ise anlamlı korelasyon izlenmiştir (p<0,05).
Kontrol biyopsilerinde de genel ve alan sellülaritesi değerleri arasında
anlamlı korelasyon bulunmuştur. Bu değerlerin karşılaştırılmasında ‘Spearman’s
correlation’ testi kullanılmıştır.
Hasta ve
Kontrol Gruplarında Kemik İliğinde Retikülin Değerleri:
Fibrozisin değerlendirilmesi için uygulanan retikülin boyası
incelendiğinde tanı grubuna dahil 13 hastadan ikisinde (%15,3) grade 3, 6
hastada (%46,1) grade 2, 4 hastada (%30,7) grade 1 retikülin artışı
gözlenirken, bir hastada (%7,9) retikülin saptanmamıştır (grade 0). Fibrozis
şiddetinin derecelendirilmesinde tanı grubunda 1 hasta (%7,9) A, 10 hasta
(%76,8) B, 2 hastanın (%15,3) C grubunda olduğu saptanmıştır. Nakil öncesine
ait 19 biyopsiden 9’unda (%47,3) grade 1, 6’sında (%31,6) grade 2, 3’ünde (%15,7)
grade 3, 1’inde ise (%5,4) grade 4 retikülin artışı tespit edilmiştir. Nakil
öncesi dönemde fibrozis şiddeti derecelendirilmesinde 15 hastanın (%78,9) B, 4
hastanın ise (%21,1) C grubunda olduğu tespit edilmiştir. Nakil sonrası dönemde
toplam 19 biyopsi materyalinin 7’sinde (%36,8) retikülin izlenmemiş, ya da tek
tek duran lifler halinde (grade 0) gözlenmiştir. Yine bu grupta 6 hastada
(%31,6) grade1, 5 hastada (%26,3) grade 2, 1 hastada ise (%5,4) grade 4
retikülin artışı saptanmıştır. Nakil sonrası biyopsilerin fibrozis şiddetine
göre değerlendirilmesinde 7 hastanın (%36,9) A, 11 hastanın (%57,9) B, 1
hastanın (%5,2) ise C grubunda olduğu izlenmiştir. Kontrol grubunu oluşturan 17
hastanın 10’unda (%58,9) retikülin
izlenmezken, 7’sinde (%41,1) grade 1 retikülin varlığı tespit edilmiştir.
Kontrol grubunda fibrozis şiddetine göre yapılan değerlendirmede 10 hastanın
(%58,8) A, 7 hastanın (%4,2) ise B grubunda olduğu saptanmıştır. ‘Mann Whitney
U’ testiyle hasta grubundaki sonuçlar kontrol grubu ile karşılaştırıldığında
tanı ve nakil öncesi dönemde anlamlı retikülin lif artışının olduğu
bulunmuştur. Nakil sonrası dönem biyopsileriyle kontrol değerleri arasında
anlamlı fark saptanmamıştır.
KML Hastalarında Biyopsi Dönemleri Arası
Retikülin Derecelerinin Karşılaştırılması:
Hasta gruplarında kemik iliğinde retikülin dereceleri (grade)
karşılaştırılmıştır. Buna göre 8 hastaya ait tanı biyopsisinde 4 hastada (%50)
retikülin değerleri nakil öncesi dönemle eşit değerde bulunmuş, 1 hastada
(%12,5) tanı dönemindeki değer nakil
öncesinden yüksek, 3 hastada (%37,5) ise nakil öncesinden düşük olarak tespit
edilmiştir. Tanı biyopsilerinin nakil sonrası biyopsileri ile
karşılaştırılmasında toplam 8 hastanın 5’inde (%62,5) tanı biyopsisinin
retikülin değerlerinin nakil sonrası dönemden fazla olduğu, 2 hastada (%25)
değerlerin eşitlik gösterdiği, 1 hastada (%12,5) ise nakil sonrası biyopsi
değerinin tanı döneminden yüksek olduğu bulunmuştur. Nakil öncesi ve nakil
sonrası döneme ait 19 adet biyopsi materyalinin karşılaştırılmasında nakil
öncesi döneme ait 11 hastada (%57,9) retikülin değerlerinin nakil sonrası
dönemden yüksek olduğu, 6 hastada (%31,6) değerlerin eşitlik gösterdiği, 2 hastada (%10,5) ise nakil sonrası retikülin
değerinin nakil öncesi döneme göre artış gösterdiği tespit edilmiştir. Bu
sonuçlar eşliğinde uygulanan ‘Wilcoxon signet ranks test’ sonucunda tanı
biyopsileri ve nakil öncesi biyopsilerde retikülin değerlerinde istatistiksel
olarak anlamlı bir fark elde edilememiştir (p>0,05). Benzer şekilde tanı biyopsileri
ve nakil sonrası dönem biyopsilerinde retikülin değerlerinde istatisitiksel
olarak anlamlı bir fark bulunmamakla birlikte tanı biyopsilerinde retikülin
değerlerinin daha fazla olduğu dikkati çekmiştir. Bu karşılaştırmalar sonucunda
nakil öncesi retikülin değerlerinin ve nakil sonrası dönemden anlamlı olarak
yüksek olduğu tespit edilmiştir.
Retikülin Derecelendirme Sonuçlarının Genel
Sellülarite ile İlişkisi:
Tanı biyopsilerinde retikülin derecelerinin tanı
döneminde kemik iliği genel sellülarite değerleri ile ‘Spearman’s correlation’
testi ile yapılan karşılaştırmasında
istatiksel olarak anlamlı bir ilişki gözlenmemiştir (p>0,05). Nakil öncesi
ve nakil sonrası döneme ait biyopsilerde elde edilen retikülin derecelerinin bu
dönemlere ait genel sellülarite değerleri ile yapılan karşılaştırmalarında
anlamlı bir ilişki tespit edilmemiştir (p>0,05). Kontrol grubunda retikülin
dereceleri ile genel sellülarite arasında da anlamlı bir ilişki izlenmemiştir.
Retikülin Derecelendirme Sonuçlarının Alan Sellülaritesi
ile İlişkisi:
Retikülin derecelendirme sonuçlarının alan
sellülaritesi ile ilişkisinin değerlendirmesinde ‘Spearman’s correlation’ testi
kullanılmıştır. Tanı dönemi, nakil öncesi dönem ve nakil sonrası dönem
biyopsilerinde retikülin derecelendirme sonuçları ile yine bu dönemlere alan
sellülarite sonuçları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki
gösterilememiştir (p>0,05). Kontrol biyopsilerinde ise istatistiksel olarak
anlamlı ilişki saptanmamıştır (p=0,58).
Kemik İliğinde Hasta ve Kontrol Gruplarında Damar
Sayısı:
Tanı biyopsilerinde 13 hastada damar sayısı
ortalaması 4,11, nakil öncesi biyopsilerde 19 hastada ortalama 4,80, nakil
sonrası biyopsilerde 19 hastada ortalama 4,51 ve kontrol grubunda 17 hastada
ortalama 3,36 adet olarak hesaplanmıştır. Kontrol grubu ile tanı grubu
karşılaştırıldığında ‘Mann Whitney U test’i ile damar sayıları arasındaki fark
istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Nakil öncesi ve nakil sonrası
grupta kontrol grubuna göre damar sayısında anlamlı artışın bulunduğu tespit
edilmiştir.
Kemik İliğinde Hasta ve Kontrol Gruplarında Damar
Alanı Değerleri:
Damar alanı ölçümlerinin ortalamaları tanı
biyopsilerinde 5515,71 micm2, nakil öncesinde 5147,50 micm2,
nakil sonrasında 3488,18 micm2
ve kontrol grubunda 2337,92 micm2 bulunmuştur. Hastalarda
elde edilen sonuçlar ‘Student’s t test’ yöntemiyle kontrol grubu değerleri ile
karşılaştırıldığında tanı, nakil öncesi ve nakil sonrası biyopsilerde damar
alanında anlamlı artışın bulunduğu tespit edilmiştir.
Kemik İliğinde Hasta ve Kontrol Gruplarında Damar
Alanı Oranları:
Toplam damar alanının incelenen kesit
alanına (20,000 micm2) oranına bakıldığında tanı biyopsilerinde
ortalama %11,71, nakil öncesi grupta %11,00, nakil sonrası grupta %7,12 ve
kontrol grubunda %4,99 olarak hesaplanmıştır. Bu sonuçlar ‘Mann Whitney U
test’I ile kontrol grubuna ait değerlerle karşılaştırıldığında her üç döneme
ait biyopsilerde damar alan oranının anlamlı olarak artış gösterdiği tespit
edilmiştir (p<0,05).
KML Hastalarında Biyopsi Dönemleri Arası Damar
Sayısı Karşılaştırılması:
Tanı biyopsileri ve nakil öncesi dönem karşılaştırmasında 8
hastadan 4’ünün (%50) tanı biyopsisi değerleri nakil öncesi dönemden yüksek
bulunmuş, 4 (%50) hastada ise nakil öncesi dönemde damar sayısının tanı
döneminde elde edilen değerlerden yüksek
olduğu saptanmıştır. Tanı biyopsileri ve nakil sonrası döneme ait biyopsi
örneklerinde 4 hastaya (%50) ait biyopsi örneğinde tanı biyopsi değerleri
yüksek, 4 hastada (%50) ise nakil sonrası dönem değerleri tanı değerlerinden
yüksek bulunmuştur. Nakil öncesi ve sonrası dönemlere ait toplam 19 biyopsi
materyalinde ise nakil öncesine ait 10 hastanın (%52,7) damar sayısı
değerlerinin nakil sonrası dönemden yüksek olduğu, buna karşılık 6 hastada
(%31,6) nakil öncesi değerlerin nakil sonrası dönemden düşük olduğu
saptanmıştır. 3 hastada (%15,7) damar sayısının eşit olduğu tespit edilmiştir.
Her üç grubun eşleştirilmiş damar sayım değereri sonuçlarına uygulanan
‘Wilcoxon signet ranks test’ sonucunda
istatistik olarak anlamlı farklılığın bulunmadığı saptanmıştır.
KML Hastalarında Biyopsi Dönemleri Arasında Damar
Alanı Karşılaştırılması:
Hasta gruplarında damar alanı değerleri tanı, nakil öncesi ve nakil sonrası
dönemlerde alınan biyopsi materyallerinde karşılaştırıldığında tanı grubunda yer
alan 8 biyopsi örneğinde ortalama olarak damar alanı 6117,14 micm2
olarak ölçülmüştür. Tanı biyopsisi bulunan hastalara ait nakil öncesi dönem
biyopsilerinde ise damar alanı ortalama 5105,22 micm2, nakil sonrası
dönemde ise ortalama 3416,37 micm2’dir. Tanı biyopsisi bulunmayan,
ancak birbirini izleyen nakil öncesi ve nakil sonrası biyopsileri bulunan 11
hasta ve tüm dönemlere ait biyopsi materyalleri elde edilen 8 hastaya ait
toplam 19 kemik iliği biyopsi materyalinde
damar alanları değerlendirildiğinde nakil öncesinde ortalama 5147,50
micm2, nakil sonrası dönemde ise 3488,18 micm2 olarak
ölçülmüştür. Eşleştirilmiş örnekler
olarak incelenen değerlerin ‘Paired t test’ yöntemiyle yapılan değerlendirmesi
sonucunda, nakil sonrası döneme ait kemik iliği biyopsilerinde damar alanında
nakil öncesi ve tanı dönemine göre istatistik olarak anlamlı derecede azalmanın
olduğu tespit edilmiştir (p<0,05). Tanı ve nakil öncesi döneme ait kemik
iliği biyopsilerinde damar alan ölçümleri arasında korelasyon tespit edilmemiştir.
KML Hastalarında Biyopsi Dönemleri Arasında Damar
Alan Oranlarının Karşılaştırılması:
Hasta gruplarında damar alan oranları karşılaştırılmıştır. Tanı biyopsileri
ve nakil öncesi dönem eşleştirilmesinde 8 hastadan 6’sında (%75) tanı değerleri
nakil öncesi dönemden yüksek bulunmuş, 2 hastada (%25) ise nakil öncesi dönemde
damar alan yüzdesinin tanı dönemine ait değerlerden yüksek olduğu saptanmıştır.
Tanı biyopsileri ve nakil sonrası döneme ait biyopsisi karşılaştırıldığında 7
hastaya (%87,5) ait biyopsi örneğinde tanı biyopsi değerleri yüksek, bir hasta
da (%12,5) ise nakil sonrası dönem değerleri tanı değerlerinden yüksek
bulunmuştur. Nakil öncesi ve sonrası dönemlere ait toplam 19 biyopsi
materyalinde ise nakil öncesine ait 16 hastanın (%84,2) değerlerinin nakil
sonrası dönemden yüksek olduğu, buna karşılık 3 hastada (%15,8) nakil öncesi
değerlerin nakil sonrası dönemden düşük olduğu saptanmıştır. Uygulanan
‘Wilcoxon signet ranks test’ sonucunda, nakil sonrası dönemde nakil öncesi
döneme göre damar alanı yüzdesinde istatistiksel olarak anlamlı azalmanın
bulunduğu, benzer şekilde nakil sonrası dönemde tanı biyopsisine göre
istatistik olarak damar alan yüzdesinde azalmanın bulunduğu tespit edilmiştir.
Retikülin Derecelendirme Sonuçlarının Megakaryosit
Sayısı ile İlişkisi:
Retikülin derecelendirme sonuçlarının alan
megakaryosit sayısı ile ilişkisinin değerlendirmesinde ‘Spearman’s correlation’
testi kullanılmıştır. Tanı dönemi, nakil öncesi dönem biyopsilerinde retikülin
derecelendirme sonuçlarının, yine bu dönemlere ait alan megakaryosit sayısı
sonuçları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki gösterilememiştir
(p>0,05). Nakil sonrası biyopsilerde ise anlamlı korelasyon dikkati
çekmiştir (p<0,05). Kontrol biyopsilerinde ise anlamlı ilişki saptanmamıştır.
Retikülin Derecelendirme Sonuçlarının Vasküler
Parametrelerle İlişkisi:
Retikülin değerleri hasta gruplarında
elde edilen anjiogenezin değerlendirilmesinde kullanılan vasküler
parametrelerle karşılaştırılmıştır. Buna göre uygulanan ‘Mann-Whitney U test’i
sonucunda tanı, nakil öncesi, nakil sonrası retikülin değerleri ile yine aynı
dönemlere ait biyopsi materyallerinde damar sayısı, damar alanı ve damar alan
yüzdesi arasında anlamlı bir ilişki tespit edilmemiştir (p>0.05).
Alan Megakaryosit Sayısının Damar Alanı Değerleri ile İlişkisi:
Alan
megakaryosit sayısı ile damar alanı değerleri arasındaki ilişkinin
değerlendirmesinde ‘Spearman’s correlation’ testi kullanılmıştır. Tanı dönemi,
nakil öncesi ve nakil sonrası dönem biyopsilerinde alan megakaryosit sayısı
değerleri ile yine bu dönemlere ait damar alanı değerleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki gösterilememiştir (p>0,05). Kontrol
biyopsilerinde de anlamlı ilişki saptanmamıştır.
Alan Megakaryosit Sayısının Damar Sayısı ile İlişkisi:
Alan
megakaryosit sayısı ile damar sayısı arasındaki ilişkinin değerlendirmesinde
‘Spearman’s correlation’ testi kullanılmıştır. Tanı dönemi, nakil öncesi ve
nakil sonrası dönem biyopsilerinde alan megakaryosit sayısı değerleri ile yine
bu dönemlere ait damar sayısı arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki
gösterilememiştir (p>0,05). Kontrol biyopsilerinde de anlamlı ilişki
saptanmamıştır.
Alan Megakaryosit Sayısının Damar Alan Oranı ile İlişkisi:
Alan megakaryosit sayısı ile damar alan oranı arasındaki ilişkinin değerlendirmesinde ‘Spearman’s correlation’ testi kullanılmıştır. Tanı dönemi, nakil öncesi ve nakil sonrası dönem biyopsilerinde alan megakaryosit sayısı değerleri ile yine bu dönemlere ait damar alan oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki gösterilememiştir (p>0,05). Kontrol biyopsilerinde ise anlamlı ilişki saptanmamıştır
KML
Hastalarına Uygulanan Tedavi Protokollerinin Değerlendirilen Parametreler
Üzerine Etkileri:
Çalışmaya dahil edilen KML
hastalarında tanı konulduktan sonra nakil öncesi döneme kadar uygulanan tedavi
protokollerinin değerlendirmeye alınan tüm parametrelere etkisi
araştırılmıştır. Bu nedenle tanı, nakil öncesi ve nakil sonrası biyopsileri
elde edilen 8 hastanın 3’ünde hidroksiüre, interferon-a ve Ara-C kombine tedavisi (tedavi grup C), 2
hastada ise hidroksiüre, interferon-a (tedavi grup B) kombinasyonu ve 1 hastada
hidroksiüre tek başına (tedavi grup A) kullanılmıştır. Nakil öncesi biyopsisi
bulunan 11 hastanın ise 5’inde sadece hidroksiüre, 2’sinde
hidroksiüre-interferon-a, 1’inde ise hidroksiüre, interferon-a ve Ara-C kombinasyonu kullanılmıştır. Genel
olarak bakıldığında tanı grubunda 6 hasta (%75), nakil öncesi grupta ise 13
hasta (%68) değerlendirmeye alınmıştır. Buna göre;
a- Tedavi Protokollerinin Damar Alanına Etkileri:
Tedavi gruplarının kemik iliğinde elde edilen
damar alanı değerlerine etkilerini belirlemek için ‘Kruskal-Wallis test’
kullanılmış, tanı, nakil öncesi ve nakil sonrası dönemde istatistik olarak
anlamlı değişiklik elde edilmemiştir
b- Tedavi Protokollerinin Damar sayısına Etkileri:
Tedavi
gruplarının kemik iliğinde elde edilen damar sayısı değerlerine etkilerini
belirlemek için yapılan karşıtırmada ‘Kruskal-Wallis test’ kullanılmış, tanı ve
nakil sonrası dönemde istatistiksel olarak anlamlı değişiklik elde edilmemiştir
(p>0.05). Nakil öncesi dönemde ise hidroksiüre, interferon-a (tedavi grup B) kombine tedavisi uygulanan
hastalarda damar sayısında anlamlı artışın bulunduğu tespit edilmiştir
c- Tedavi Protokollerinin Damar Alan Oranına Etkileri:
Tedavi gruplarının kemik iliğinde elde edilen
damar alanı oranına etkilerini belirlemek için yapılan karşıtırmada
‘Kruskal-Wallis test’ kullanılmış, tanı, nakil öncesi ve nakil sonrası dönemde
istatistiksel olarak anlamlı değişiklik elde edilmemiştir
d- Tedavi Protokollerinin Retikülin Değerlerine Etkileri:
Tedavi gruplarının kemik iliğinde elde edilen retikülin
değerlerine olan etkilerini belirlemek için yapılan karşıtırmada
‘Kruskal-Wallis test’ kullanılmış, tanı, nakil öncesi ve nakil sonrası dönemde
istatistiki olarak anlamlı değişiklik elde edilmemiştir
V- Sonuç ve Öneriler:
‘Kronik myeloid lösemi hastalarında myelofibrozis ile damar yoğunluğunun
ilişkisinin araştırılması: immünomorfometrik çalışma’ başlığı altında yapmış
olduğumuz çalışmamızda elde edilen sonuçların özetleri aşağıda
belirtilmektedir:
1-
KML gelişen hastalarda hastalıksız kişilere göre
kemik iliği genel ve alan sellülaritesi, megakaryosit sayısı, damar alanı ve
damar alan oranında ve retikülin derecelerinde artışın olduğu saptanmıştır.
Damar sayısında ise nakil öncesi ve sonrası değerlerde kontrol değerlerine göre
yüksek sonuçlar elde edilmiştir.
2- Konvansiyonel tedavi protokollerinin (hidroksiüre,
hidroksiüre-interferon-a, hidroksiüre-interferon-a-AraC) KML hastalarında kemik iliği sellülaritesi, damar sayısı, damar
alanı, damar alan oranı, megakaryosit sayısı ve retikülin derecesi üzerine
etkisinin olmadığı görülmüştür.
3- KİT ile genel ve alan sellülaritesi, retikülin
derecesi ve megakaryosit sayısı değişmektedir. Bu parametrelerde KİT sonucunda
kontrol değerlerine benzer sonuçlara ulaşılmaktadır. Ancak vasküler
parametreler olan damar sayısı, damar alanı ve damar alan oranlarında KİT
sonrasında değişiklik gözlenmemektedir. Bu sonuçta KİT sonrası erken dönemde
engrafman ve aktif proliferasyonun vasküler parametrelerin yüksek bulunmasında
etkin rol oynayabilir.
4-
Vasküler
parametreler olarak değerlendirmesi yapılan damar sayısı, damar alanı ve damar
alan oranı değerlerinde tespit edilen artışda retikülin dererecesi, megakaryosit
sayısı, genel ve alan sellülaritesi, hasta yaşının etkisinin olamadığı
bulunmuştur.
5-
Anjiogenezin
değerlendirmesinde tek başına damar sayısının ele alınması sağlıklı ve
güvenilir olmayabilir. Anjiogenezin güvenilir olarak değerlendirilebilmesi için
morfometrik olarak damar alanı, damar alan oran ölçümlerinin damar sayımı ile
birlikte kullanımı daha doğru olacaktır.
VI- Kaynaklar:
1- Dameshek W: Some speculations on the myeloproliferative syndromes. Blood (1951) 6: 372-375
2- Fialkow PJ, Jacobson RJ, Papayannopoulou T: Cronic myeloid leukemia: Clonal origin in stem cell common to the granulocytic, erthrocytic, platelet and monocyte/macrophage. Am J Med (1977) 63: 125-130
3- Raskind Wh, Jacobson R, Murphy S, et al.: Evidence for involvement of B lymphoid cells in polystemia vera and essential thrombocythemia. J Clin Invest (1985) 75: 1388-1390
4- Anger B, Janssen JWG, Schrezenmeier, Hehlmann R, Heimpel H, Bartham CR: Clonal analysis of chronic myeloproliferative disorders using X-linked DNA polymorphism. Leukemia (1990) 4: 258-261
5- Harris NL, Jaffe ES, Diebold J, et al: World heath organization classification of neoplastic disease of the hematopoietic and lymphoid tissues: Report of the clinical advisory committee meeting- Airlie House, Virginia, November 1997. Journal of Clinical Oncology (1999) 17 (12): 3835-3849
6-
7- Vardiman JW, Pierre R, Thiele J, Imbert M, Brunning RD, Flandrin G: Cronic myelogenous leukemia. In E. S Jaffe (ed.), World Health Organisation Classification of Tumours. Pathology and Genetics of Tumours of Haematopoetic and Lymphoid Tissue. IARC Press, Lyon, 2001 pp. 20-26
8- Anastasi J, Vardiman JW: Chronic myelogenous leukemia and the chronic myeloproliferatif disease. In D.M. Knowles (ed.), Neoplastic Hematology. Lippincott Williams & Wilkins, Philadelphia, 2000, pp.1745-1790.
9- Dickstein JI, Vardiman JW: Hematopathologic findings in the myeloproliperative disorders. Seminars in Oncology (1995) 22,4: 355-373.
10- Nowell PC, Hugerford DA: A minute chromosome in human chronic granulocytic leukemia. Science (1960) 132: 1497-1500.
11- Rowley JD: A new consistent abnormality in chronic myelogenous leukemia identified by quinicrine fluorescence and giemsa staining. Nature (1973) 243: 290-293.
12- Heisterkamp N, Stam K, Groffen H, et al: Structural organization of the bcr gene and its role in the Ph1 translocations. Nature (1985) 315: 758-761
13- Shtivelman E, Lifschiltz B, Gale RP, et al: Fused transcripts of abl and bcr genes in chronic myeloid leukemia. Nature (1985) 315: 550-554
14- Georgii A, Vykoupil K F, Buhr Th, et al: Chronic myeloproliferative disorders in bone marrow biopsies. Path Res Pract (1990) 186: 3-27.
15- Cortes JE, Talpaz M, Kantarjian H: Chronic myelogenous leukemia: a review. Am J Med (1996) 100:555-570.
16- Deninger MW, Bose S, Gora-Tybor J, et al: Selective induction of leukemia-associated fusion by high dose ionizing radiation. Cancer Res (1998) 58: 421-425
17- Molony WC: Radiogenic leukemia revisited. Blood (1987) 70: 905-908.
18- Jacobs EM, Luce JK, Cailleau R: Chromosome abnormalities in human cancer: report of patient with chronic myelogenous leukemia and his non-leukemic monozygotic twin. Cancer (1966) 274: 1095-2101.
19- Dewald GW, Wright PI: Chromosome abnormalities in the myeloproliferative disorders. Seminars in Oncology (1995) 22: 341-354.
20- Nacheva E, Holloway T, Brown K, et al: Philedelphia-negative chronic myeloid leukemia: detection by FISH of BCR-ABL fusion gene localized either chromosome 9 or chromosome 22. British Journal of Haematology (1993) 87: 409-412
21- Haferlach T, Winkemann M, Nickenig C, et al: Which compartments are involved in Philadelphia-chromosome positive chronic myeloid leukemia? An answer at the single cell level by combining May-Grünwald-Giemsa staining and fluorescence in situ hybridization techniques. British Journal of Haematology (1997) 97: 99-106.
22- Whang J, Frei E, Tjio JH, et al: Distribution
of the Philadelphia chromosome in patients with chronic myelogenous leukemia.
Blood (1963) 22(6): 664-673
23- Clein GP, Flemans RJ: Involvement of erythroid series in
blastic crisis of chronic myeloid leukemia: Further evidence for presence of
24- Golde DW, Burgaleta C, Sparkes RS, et al: The Philadelphia chromosome in human macrophages. Blood (1977) 49(3): 367-370.
25- Martin PJ, Najfeld V, Hansen JA, et al: Involvement of the B-lymphoid system in chronic myelogenous leukemia. Nature (1980) 287: 49-50
26- Bernards A, Rubin CM, Westbrook CA, et al: The first intron in the human abl gene is at least 200 kilo bases long and is attired for translocations in chronic myelogenous leukaemia. Molecular Cell Biology (1987) 7:3231-3236
27- Daley GQ, Van Etten RA, Baltimore D: Induction of chronic myelogenous leukemia in mice by the P210bcr/abl gene of the Philadelphia chromosome. Science (1990) 247: 824-830
28- Westbrook CA, Hooberman AL, Spino C, et al: Clinical significance of the BCR-ABL fusion gene in adult acute lymphoblastic leukemia: a Cancer and Leukemia Group B study. Blood (1992) 80: 2982-2990
29- Riberio RC, Abromowitch M, Raimondai SC, et al: Clinical and biologic hallmarks of Philadelphia chromosome in childhood acute lymphoblastic leukemia. Blood (1987) 70: 948-953
30- Hagemijer A, Bartram CR, Smit EM, et al: Is the chromosomal region 9q34 always involved in variants of the Ph1 translocation? Cancer Genetics Cytogenetics (1991) 57: 143-151
31- Wickramasinghe SN: Bone marrow. In Stephen S. Sternberg (ed.), Histology for Pathologists. Raven Press, 1992, New York pp: 1- 32
32- Gatter KC, Brown D: The normal bone marrow. In Osney Mead (ed.), An illustrated guide to bone marrow miagnosis. Blackwell Science, (1997), USA, pp.5- 15
33- Messner H, Izaguirre CA, Jamal N: Identification of the T lymphocytes in human mixed hematopoietic colonies. Blood (1981) 58: 402-405
34- Kimura A, Katoh O, Hyodo H, et al: Platelet derived growth factor expression, myelofibrosis and chronic myelogenous leukemia. Leukemia and Lymphoma (1995) 18: 237-242
35- McCarthy SA, Kuzu I, Gatter KC, et al: Heterogeneity of endothelial cell and its role in organ preference of tumour metastasis. TiPS (1991) 12: 462-467
36- Reilly JT, Barnett D, Dolan G, et al: Characterization of an acute micromegakaryocytic leukemia: evidence for the pathogenesis of myelofibrosis. British Journal of Haematology (1993) 83: 58-62
37- Bennet JM, Catovsky D, Daniel MT, et al: The
chronic myeloid leukemias: guidelines for distinguishing chronic granulocytic,
atypical chronic myeloid, and chronic myelomonocytic leukemia. Proposal by the
French-American-British Cooperative Leukemia Group. British journal of
haematology (1994) 87:746-754
38- Gale RP, Helhmann R, Zhang M, et al: Survival with bone marrow transplantation versus hidroxyurea or interferon for chronic myelogenous leukemia. Blood (1998) 5: 1810-1819
39- Rhee F, Szydlo RM, Herman J, et al: Long-term results after allogenic bone marrow tranplantation for chronic myelogenous leukemia in chronic phase: a report from the chronic leukemia working party of the European group for blood and marrow transplantation. Bone marrow Transplantation (1997) 20: 553-560
40- Thile J, Kvasnicka HM, Shimitt-Graeff A, et al: Changing patterns of histological subgroups during therapy of Ph1+ chronic myelogenous leukemia. Histopathology (2000) 37: 355-362
41- Hasford J, Pfirrmann, Hehlmann R, et al: A new prognostic score for survival of patients with chronic myeloid leukemia treated with interferon alfa. Journal of the National Cancer Institute (1998) 11: 850-858
42- Hehlmann R, Heimpel H, Hasford J, et al: Randomize comprasion of interferon-alpha with busulfan and hydroxyurea in chronic myelogenous leukemia. Blood (1994) 84: 4064-4077
43- Thile J, Kvasnicka HM, Shimitt-Graeff A, et al: Effects of chemotherapy (Busulfan-Hydroxyurea) and interferon-alpha on bone marrow morphologic features in chronic myelogenous leukemia. American Journal of Clinical Pathology (2000) 114: 57-65
44- Thile J, Kvasnicka HM, Shimitt-Graeff A, Sphor M, Diehl V, Zankovich R, Nierderle N, Leder LD: Effects of interferon and hydroxyurea on bone marrow fibrosis in chronic myelogenous leukemia: a comparative retrospective multicentre histological and clinical study. British Journal of Haematology (2000) 108: 64-71
45- Löfvenberg E, Wahlin A, Roos G, Öst A: Reversal of myelofibrosis by hydroxyurea. European Journal of Haematology (1990) 44: 33-38
46- Anastasi J, Larson RA, 7 JW: Prominent erythroid proliferation in chronic myelogenous leukemia. Lab Invest (1996) 74: 105a
47- Talpaz M, Kantarjian HM, McCredie K, Trujillo JM, Keating MJ, Gutterman JU: Hemtologic remission and cytogenetic improvement induced by recombinant human interferon alpha in chronic myelogenous leukemia. The New England Journal of Medicine (1986) 314: 1065-1069
VII- Ekler:
a- Mali Bilanço ve
Açıklaması;
Bu projede birim fiyatı 12 milyon TL olan
immünhistokimyasal boyama ile çalışılacak 75 vaka için Hizmet alımı olarak
toplam 900 milyon TL kullanılmıştır.
FASIL NO |
FASIL ADI
|
YILI
|
YILI |
YILI |
TOPLAM |
100 |
PERSONEL
GİDERİ (Anketör işçi, vb) |
-- |
-- |
-- |
-- |
|
100 TOPLAM |
-- |
-- |
-- |
-- |
200 |
YOLLUKLAR
(Yurtiçi) |
-- |
-- |
-- |
-- |
|
200 TOPLAM |
-- |
-- |
-- |
-- |
300 |
HİZMET ALIMLARI(Analiz ücreti vb.) |
900000000 TL |
2001 |
2001 |
900000000 TL |
|
300 TOPLAM |
900000000 |
|
|
900000000 |
400 |
TÜKETİM MAL VE
MALZEMELERİ (Kimyasal
Madde, Cam Malzeme, Kirtasiye, vb.) |
-- |
-- |
-- |
-- |
|
400 TOPLAM |
-- |
-- |
-- |
-- |
500 |
DEMİRBAŞ ALIMLARI |
-- |
-- |
-- |
-- |
|
500 TOPLAM |
-- |
-- |
-- |
-- |
600 |
MAKİNA VE
TEÇHİZAT(Yurtiçi ve yurtdışı olarak belirtiniz ) |
-- |
-- |
-- |
-- |
|
600 TOPLAM |
-- |
-- |
-- |
-- |
DİĞER |
(SCI, SSCI, vb
tarafindan taranan dergilerce istenilen yayin ücreti: page charge) |
-- |
-- |
-- |
-- |
|
DİĞER TOPLAM |
-- |
-- |
-- |
-- |
|
GENEL TOPLAM
|
900000000 TL |
2001 |
2001 |
900000000 TL |
b- Sunumlar: Bu proje kapsamında gerçekleştirilen çalışma sonuçlarını içeren ‘Changes in angiogenesis and reticulin fibrosis in Chronic Myelocytic Leukemia (CML) with chemotheraphy and transplantation: an immunomorphometric study’ başlıklı bildirimiz 5-10 Ekim 2002 tarihleri arasında Amsterdam’da gerçekleştirilecek XXIV International Congress of the International Academy Pathology toplantısında sunulmak üzere sözlü bildiri olarak kabul edilmiştir. Özeti aşağıda bildirilmiştir.
Changes
in angiogenesis and reticulin fibrosis in Chronic Myelocytic Leukemia (CML)
with chemotherapy and transplantation: an immunomorphometric study
Savas B, Kuzu I, Soydan E, Arat M, Ensari A, Akan H, Erekul S
University of Ankara, Faculty of Medicine, Departments of Pathology and Haematology, Ankara, Turkey
Introduction & Aims: Verification of angiogenesis is becoming a favorite parameter in some heamotologic malignancies. The relationship between leukemia and endothelial growth increases the possibilities of beneficial effects of anti-angiogenic drugs in therapy. Little is known about angiogenesis in CML. Our aim in this study was to examine angiogenesis and myelofibrosis in CML, and the affects of chemotherapy and transplantation on these parameters.
Material & Methods: We examined the bone marrow biopsies of 27 patients with CML underwent bone-marrow transplantation, and compared our results with the control group (n=17). Bone marrow cellularity, megakaryocyte count and fibrosis were defined and compared with the angiogenesis examined on anti-FVIII-RA stained sections. Computerized morphometric analysis was performed on evaluation of angiogenesis.
Discussion & Conclusion: Significant increase in vascular parameters, cellularity, fibrosis and megakaryocytes in this study (p<0.05) revealed the importance of angiogenesis in CML. Although cellularity, fibrosis and the number of megakaryocytes decreased significantly after transplantation (p<0.05), angiogenesis may not change during engrafment period. Preferring computerized morph metric analysis on examination of angiogenesis increases the reliability of the results.
c- Tez: Bu proje kapsamında gerçekleştirilen çalışma sonuçlarını Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalında Araştırma Görevlisi Dr. Berna Savaş, Doç. Dr. Işınsu Kuzu danışmanlığında Aralık 2001 tarihli, proje başlığı ile aynı isme sahip uzmanlık tezi olarak yayınlanmıştır.
Ankara Üniversitesi Rektörlüğü Araştırma Fonu Başkanlığına;
‘Kronik Myeloid Lösemide
Myelofibrozis ile Damar Yoğunluğunun İlişkisinin Araştırılması:
İmmünomorfometrik Çalışma’ proje başlığı ile yürütücüsü olduğum 2001-08-09-058
proje numarasına sahip çalışma 02.03.2002 tarihinde bitirilmiştir. Proje kesin
raporu ekte ayrıntılı olarak bildirilmektedir.
Bilgilerinize
saygılarımla arz ederim.
26.06.2002
Doç.Dr.Işınsu KUZU