Yönetimde Sistem Yaklaşımı*

Hakan Anameriç**

 

Bilgi, yönetim kademelerinde, etkili ve verimli kararlar almak için kullanılmaktadır. Bilgiden, organizasyonun işlem süreci içerisinde yararlanmanın yanı sıra organizasyonun, özellikle içinde bulunduğu olağanüstü durumlardan en az zararla kurtulması amacıyla da kullanılmaktadır. Bu süreç göz önüne alındığında bilginin, organizasyonlar için stratejik ve yaşamsal bir rol oynadığı görülmektedir. Ancak bilgi kendi başına hiçbir anlam ifade etmez, bilginin kullanılması için herhangi bir durum ya da işleme dair bir gereksinimin varlığı önemlidir. Bilgi, kişi ve kurumların planladıkları fikirleri ve işlemleri destekleyip birleşerek bir işi meydana getirir. Böylece bilginin soyut anlamdan çıkıp somut bir davranış haline gelmesi sağlanır. Bilginin somut bir davranış haline gelmesi, karar verme sürecinin başlaması ve kararın ortaya çıkmasına yol açar. Etkili bir yönetimde bilgi, karar verme amacına yönelik olarak toplanmış verilerin işlenmiş biçimidir.

Yönetimin karar verme sürecinde yararlandığı bilgi, tüm sistemlerin önemli girdisi ve uygulanan faaliyetlerin sonucudur. Bilgi, organizasyon için girdi olmasının yanı sıra, faaliyetleri yönlendirme ve faaliyetlerin sonucunda ortaya çıkan bir ürün özelliği de taşımaktadır. Buradan da anlaşılacağı gibi, bir sistem bilgisiz devamlılığını sürdüremez (Paksoy, 1996: 56).

Bilgi, bir organizasyondaki yöneticilere aşağıdaki durumlarda destek sağlamalıdır:

-         Karar sürecindeki belirsizliği azaltmalı;

-         Düzeltici ya da uyarıcı eylemlerde bulunulması için yöneticiye geri bildirim sağlamalıdır;

-         Hedefleri oluşturmalı, değerlendirmeli ve ayarlamalıdır;

-         Plan ve standartları geliştirmeli ve eyleme geçirmelidir;

-         Gerçekleşen faaliyetleri ölçmeli ve faaliyet sonuçlarının standartlarından sapması halinde gerekli düzeltmeleri yapmalıdır;

-         Elde edilen başarıları değerlendirmek için, yöneticinin gereksinim duyduğu tüm verileri içermelidir (Çimen ve Ateş, 2002: 2; Martin and Powell, 1992: 19).

Yukarıda belirtilen konular doğrultusunda bilginin yöneticiler tarafından verimli olarak kullanılması sonucunda belirlenen hedeflere erişim daha sağlıklı olacaktır. Bilginin karar verme ve hedeflere ulaşmadaki süreci aynı zamanda birsistem analizi sürecini de ifadeetmektredir.

Organizasyonlarda bilimsel yönetimin oluşturulması, varlıklarını sürdürmeleri ve gelişmeleri için sahip olmaları gereken bir takım özellikler vardır. Söz konusu özellikler aşağıdaki gibi sıralanabilir:

1.      Kâr amacı gütsün gütmesin her organizasyonun belli amaçları, bu amaçlara uygun hedefleri ve işlevleri vardır;

2.      Her organizasyonun ortak amacı, kullanıcıların/müşterilerin gereksinimlerini karşılayacak mal/hizmet üretmektir.

3.      Her organizasyonun ortak hedefi, mal/hizmet üretiminden en üst düzeyde kar/yarar sağlamaktır;

4.      Her organizasyonun ortak işlevi, üretim için gerekli olan mal/hizmetleri sağlamak, mal/hizmet üretimi yapmak ve mal/hizmetleri sunmak, pazarlamak ya da satmaktır;

5.      Her organizasyon üretim araçlarına sahip olmak ve bu araçları birbiriyle uyumlu olarak bir araya getirmek zorundadır.;

6.      Organizasyonlarda yönetim işlevlerini yerine getiren bağımsız bir yönetim birimi olmalıdır (Yontar, 1995: 87-88).

 

Sistemin Tanımı ve Öğeleri

 

Sistem, özellikle endüstri devriminden sonra ekonomik ve sosyal alanlarda kullanım alanı genişleyen bir kavramdır. Temel ve uygulamalı bilimlerde, teknolojide ve üretim tekniklerindeki gelişmeler, sistem kavramının her alanda kullanılmasına olanak tanımıştır. Günlük konuşmalarımızda bile sistem kavramını sıkça kullanmaktayız; eğitim sistemi, sağlık sistemi, havalandırma sistemi, dolaşım sistemi, otomasyon sistemi, yönetim bilgi sistemi gibi. Bu örnekleri kullanım alanlarına göre çoğaltmak mümkündür.

Sistem kavramının çağdaş anlayış içerisinde incelenmesi ve bilimsel olayların sistem görüşü çerçevesinde ele alınması 20. yüzyılın ortalarında başlamıştır. Bu anlayış beraberinde genel sistem anlayışını getirmiş ve her bilim dalına uyarlanabilecek bir sistem teorisi gelişmiştir. Genel sistem teorisi şu temel kavramları öne sürmektedir:

-         Fonksiyonları yerine getiren bir bütün, daima bileşenlerinin toplamının oluşturduğu değerden daha büyük bir değere sahiptir;

-         Bütün, bileşenlerin doğasını belirler;

-         Bileşenler bütünden soyutlanarak incelendiklerinde yeterince anlaşılamazlar;

-         Bileşenler dinamik olarak birbirleri ile ilişkili veya bağımlıdırlar (Esen, 1985: 4).

Sistem kavramı aslında içinde bulunduğu uygulama alanlarına göre farklı özellikler alabilen esnek bir kavramdır. Ancak yukarıda da belirtildiği gibi her alana uyan bazı ortak özellikleri vardır. Sistem genel olarak, aralarında ilişki olan öğelerin oluşturduğu bir bütündür. Sisteme ilişkin ayrıntılı ve açıklayıcı tanımlar vermek gerekir ise;

Belirli girdileri alarak uygun olarak işleyerek, belirli çıktılar arasındaki ilişkiyi gösteren bir fonksiyonu amaçlayan varlıklar ve öğeler topluluğudur (Erkut, 1989:14).

Sistem, “bir işletmede bir faaliyeti gerçekleştirmek amacıyla bütünleştirilmiş bir plan oluşturmak üzere, birbirleri ile ilişkili çeşitli süreçlerin oluşturduğu bir şebekedir” (Aydın, 1988:149).

Sistem, “aralarında belirli ilişkiler bulunan aynı zamanda çevre ile de ilişkisi olan, bir veya daha fazla amaca, hedefe ve sonuca ulaşmak üzere birlikte hareket eden fiziksel veya kavramsal birçok bileşenden oluşan bir bütündür” (Çapar, 1993:53).

Sistem, “fiziksel olan olmayan, aralarında ilişki bulunan, belirli bir amaca ulaşmak  için, birbirleriyle etkileşimde olan elemanlar grubu” (Ergen, 1988:2).

Tanımlarda, sistemin bazı ortak özellikleri göze çarpmaktadır. Öğeler, ilişkiler ve faaliyet (eylem) sistemlerin ortak noktalardır. Bu noktalardan hareketle, sistem öğelerden oluşmuştur. Bu öğeler arasında çeşitli boyutlarda ilişkiler vardır. Öğeler arasındaki ilişkiler ise belli bir amaca hizmet etmeye (faaliyete - eyleme) yönelmiştir.

Sistemin öğeleri sistemi meydana getiren parçalardır ve bu parçalar sistemin bulunduğu alana göre değişiklik gösterir. Yönetimi oluşturan planlama, organizasyon, yöneltme, koordinasyon, karar verme ve denetleme işlemleri yönetim sisteminin birer öğesidir.  Bir bilgi merkezini meydana getiren bina, personel, derme, kullanıcı, bütçe ve teknoloji kütüphane sistemini oluşturan parçalardır. Bu parçalar kendi içlerinde de öğelere ayrılabilmektedir. Örneğin bir bilgi merkezindeki kullanıcı hizmetleri bölümü, ödünç verme birimi, kütüphaneler arası ödünç verme ve danışma hizmetleri birimi öğelerinden oluşmaktadır.

Sistemler, öğelerinin sistem içerisindeki ilişki şekillerine göre adlar alabilir. Birleşik ve bütünleşmiş parçalardan oluşan herhangi bir olay, yapı, kavram veya faaliyet bir sistem olarak nitelendirilebilir. Bunlar yeri geldiğinde konu, amaç, mekanik parça, düşünce, kuruluş, kişi, bilgi  gibi somut veya soyut kavramlar da olabilir.

 

 

Sistemin Özellikleri

Sistemlerin amaçlarına ulaşabilmeleri için düzenli çalışmaları gerekmektedir. Bu düzeni sağlamak sistemin öğelerine ve bu öğelerin bazı özelliklerine bağlıdır. Daha önce yapılan sistem tanımlara göre; sistemin üç temel bileşenini ve sistemin çalışmasına yardımcı olan diğer özellikler şöyle sıralanabilir. Bu özellikler sistem yaklaşımının daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır.

-          olayların, nesnelerin karşılıklı ilişkileri ve karşılıklı bağımlılıkları;

-         amaca doğru ilerleyiş;

-         çevre;

-         sınırlar;

-         dengeli durum;

-         değişkenler ve parametreler;

-         entropi (düzensizlik, aksaklık eğilimi);

-         girdi, çıktı ve geri bildirim;

-         şekil değiştirme (dönüşüm);

-         eş sonluluk;

-         hiyerarşi;

-         bütünlük (Marşap, 2000:15; Çapar, 1993:52-53).

Sistemin genel yapısını gösteren  3. şekilde yuvarlaklar, öğeleri; oklar ise öğeler arası ilişkileri göstermektedir. Girdi, sistemin öğeleri arasındaki ilişkileri harekete geçirir ve işlemler dizisini başlatarak, girdinin çıktıya dönüşmesi sağlar bu da faaliyeti yani bir amacı gerçekleştirmeyi göstermektedir.

Sağ Ok: ÇıktıSağ Ok: Girdi

3. Şekil  Sistem şeması

Sistem; planlı, koordineli ve belirli bir amaca yönelik olarak çalışmayı beraberinde getirmektedir. Sistemin amacı, belirlenmiş olan hedefe en kısa sürede, en az maliyetle, en az kayıpla ulaşmaktır. Sistem bir bütün olarak düşünülür ise hedeflere ulaşmak için ortak bir çalışmanın olması gerektiği görülür. Öğeler hem sistemin parçası hem de sistemin alt sistemleridir. Bu yüzden sistemin öğeleri birbirlerine muhtaç ve aynı zamanda bağımlı konumdadırlar. Öğelerin hedefe ulaşmada kendi enerjilerini kullanmaları yanında, ilişkide oldukları öğelerden de yardım almaları gerekir. Öğeler arası ilişkiler, sistemi birden çok bileşenden oluşan bir yığın olmaktan kurtaran ve öğeleri birbirine bağlayan aracılardır. Sistemde öğeler arası ilişki süreklidir, öğeler arası ilişkinin olmadığı bir sistemden söz edilemez.

Sistem, işlemlerini bir çevre içerisinde sürdürür. Kendi sınırları dışında kalan her şey sistemin çevresini oluşturur. İşlemlerin yerine getirilmesi için sistem, çevresinden enerji, hammadde, bilgi, insangücü gibi çeşitli girdiler sağlar. Bir sistemin başarılı olabilmesi için çevresi ve çevresini oluşturan faktörler hakkında bilgi sahibi olması gerekir; sistemin girdileri, sağlanan bu bilgi ile belirlenir.

Girdiler, öğelerin amaca ulaşmalarını sağlar. Sistem hem kendi içinde hem de dışında bazı sınırlamalara sahiptir. Bu sınırlamalar, sistemin içindeki değişkenleri, sistemin çevresi ile ilişkili faktörlerden ayırır. Söz konusu sınırlar, sistemin nerede başlayıp nerede sona erdiğini gösterir. Sınırlar, sistemlerin türüne göre farklılık gösterir, mekanik sistemlerde sınırlamalar dar, sosyal sistemlerde ise geniştir.

Sistem işlemlerini çevresi ile uyumlu, yani dengeli olarak sürdürmek zorundadır. Tüm sistemler dış çevrelerindeki değişikliklere ilişkin bilgi, malzeme, enerjiyi alarak bir şekilde denge sağlarlar.

Sistemdeki öğeler ve ilişkiler sürekli olarak aynı kalmaz. Çevre, amaçlar, enerji, insangücü, bilgi vb. unsurlar, öğelerin ve ilişkilerin değişmesine, yenilenmesine ya da kaybolmasına neden olur. Tüm bu değişikliklere neden olan kavramlar değişkenler ve parametrelerdir. Değişkenler sistemin sınırları içerisindedir ve farklı değerler alabilirler; parametreler ise, sınırlar dışındadır ve değişkenler arasındaki ilişkiler belirler. Sistem içindeki ilişkileri belirleyen parametreler, süreçler, girdiler, sınırlar ve çıktılardır.

Sistemler dışarıdan aldıkları girdiyi ilişkiler ve amaç doğrultusunda işleyip sonuca varmaya çalışırlar. Ancak sistem her zaman sağlıklı işlemeyebilir. Öğelerden birinin veya birkaçının aksaması sistemin yavaşlaması ya da durması anlamına gelir. Sistemin entropiden kurtulması çevresinden daha fazla enerji, bilgi, malzeme vb. alması ile mümkündür. Böylece kötüye gidiş önlenebilir. Buna da negatif entropi denir (Çapar, 1993: 60).

Çevresiyle de ilişki içinde olan sistem, yapısına göre farklı girdiler sağlar. Girdi, sistemin çalışmasını tetikleyen uyarıcıdır. Sistem, girdileri, bir dönüşüm süreci içerisinde işleyerek çıktılara dönüştürür. Sistem çıktısı, sistem tarafından üretilen her türlü somut ya da soyut nesnedir. Çıktı, sistemin, girdileri dönüştürme sürecinde oluşan veya bu süreç sonucu sistemin dış çevresinde anlaşılabilen, kullanılabilen ve ölçülebilen her türlü ürün, hizmet, değişikliktir. Çıktıların standartlaşması ve sürekli olarak aynı sonuca varılması için geri bildirime gerek vardır. Geri bildirim, dönüşüm sürecinin başından sonuna kadar olan süre içerisinde tekrarlanır.

Sistem, belirlenmiş amaç ve hedefleri başarmak amacıyla kurulmuştur. Elde edilen çıktılar da bunlara ulaşılıp ulaşılmadığının kanıtıdır. Çıktılarda görülen standart, sistemin doğru çalıştığını, yani her dönüşüm süreci sonunda aynı sonuca ulaştığını gösterir. Buna en basit örnek olarak insan verilebilir. İnsan dışarıdan aldığı, besin maddelerini sindirerek enerjiye dönüştürür. Bu enerji insanın hareket etmesini sağlar. Bu işlem insanın yaşamı boyunca devam eder.

Tüm sistemlerde bir çalışma sırası vardır. Her sistem bir üst sistemin alt sistemi aynı zamanda da öğesidir. Yukarıdaki örnekte insanın hareket etmesini sağlayan enerjinin üretimi de bir sıra izler. Sindirim sistemi, solunum sistemi, dolaşım sistemi, sinir sistemi ve hareket etme.

Sistemin temelinde birlikten kuvvet doğar anlayışı yatmaktadır. Sistem, kendisini oluşturan parçaların toplamından farklı bir yapıya sahiptir. Bu bütünün parçaları sistemin bütününden etkilenirler ve bütünden koptuklarında değişirler. Sistemi oluşturan öğelerden biri, sistemin tamamı hakkında bilgi edinmeye yetmeyebilir. Bu hem sistem yaklaşımının temel niteliklerinden birini oluşturmakta hem de sistemin ayrılmaz bir bütün olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır.

Sistemin, organizasyonlar için belirlenmiş hedefleri vardır ve sistem tüm alt sistemleriyle bu hedeflere ulaşmaya çalışır. Hedeflere ulaşmada sistem bir bütün olarak hareket eder. Ancak karşılaşılan değişik durumlarda sistemin o durum ile ilgili alt sistemi daha fazla devreye girer. Bu durum sistemde uzmanlaşmayı gerektirir. Yani alt sistemler belirli görevleri üstlenirler ve bunlarda uzmanlaşırlar. Ancak sistemler her zaman bozulma ya da karmaşık hale gelme eğilimindedir. Bu durum sistemin denetlenmesini beraberinde getirir.

 

Sistem Olarak Organizasyon

Tanımlarına bakıldığında yönetimin, temel unsurunun organizasyon (örgüt) olduğu ve yönetimin genel olarak bu unsur üzerine kurulmuş olduğu görülmektedir. Daha önce yapılan tanımlarda yönetimin farklı boyutları göz önüne alınmıştı, fakat yönetim denildiğinde akla ilk genel herhangi bir organizasyonun yönetimidir. Bu nedenle organizasyonun da yönetim kavramı içerisinde tanımlanması gerekmektedir.

Organizasyon, elde edilen çıktıyı sistemi yeniden harekete geçirecek bir girdi olarak kullanan girdi-işleme-çıktı-geri besleme sistemi olarak tanımlanabilir. Başka bir deyişle; organizasyonlar, çevreden bir takım girdileri alarak işleyen, güce dönüştüren ve sonuçta bunları çıktılar biçiminde yine çevreye veren  sistemlerdir (Can, 1991: 237).

Organizasyonlar önceden belirlenen amaçlara ulaşmak için kurulan yapılardır. Bu yapı içinde çalışan iş görenlerin birbiriyle oluşturdukları ilişki ve etkileşimden oluşur. Yönetim de bu yapıyı işletmekle görevlidir (Başaran, 1984: 44).

 Sonuç olarak organizasyonu tüm bu açıklamalar doğrultusunda tanımlamak gerekirse; iki veya daha fazla bireyin, birlikte çalışarak, önceden belirlenmiş ortak amaç ya da amaçlara ulaşma çabalarını bütünleştirip, buna bilgilerini, tekniklerini, araç-gereci de ekleyerek, belirli bir yönetim temelinde düzenleyip, iş birliği içinde eylemde bulundukları toplumsal bir birimdir.

Organizasyonların temel özellikleri bu açıklamalara göre şöyle belirlenebilir: Organizasyon kavramının temelini, bir grup insanın belirlenmiş amaçlar ve hedefler doğrultusunda güç birliği yapıp, fiziksel gücünü ve elinde bulundurduğu araçları kullanarak, belirli bir yönetim anlayışı içerisinde bir sistem meydana getirmesi oluşturmaktadır. Organizasyonlar iki veya daha fazla bireyden meydana gelmektedirler. Bu bireyler önceden belirlenmiş amaç ve hedeflere erişmek için çaba göstermektedirler (fiziksel ve/veya zeka gücü, araç ve gereçlerin yardımı). Bireyler belirlenmiş amaç ve hedeflere erişebilmek için birbirleriyle düzenli bir ilişki içindedirler. Son olarak bireyler; çabalarını kontrol eden, amaç ve hedeflerin boyutunu belirleyen ve iletişimi sağlayan belirli bir yönetim anlayışı içerisinde hareket etmektedirler.

Organizasyon, bir çevre içinde çalışan ve pek çok bölümden oluşan bir bütündür. Organizasyonun özellikle dış çevresi, sürekli olarak ve çeşitli yönlerden gelişmekte ve değişmektedir. Bu değişikliğin en büyük etkeni ise teknoloji ve bilgi çevresidir. Sürekli değişiklik, hızla gelişen bilgi ve teknolojinin hem nedeni hem de sonucu olmaktadır. Bu durum organizasyonları, içinde bulundukları çevreye giderek daha bağımlı duruma getirmekte ve çevreye uymaya zorlamaktadır. 1990’larda gelişimi hızlanmaya başlayan bilgi teknolojileri, bu değişimin en önemli aracıları olmuşlardır.

Bir sistem olarak bakıldığında organizasyon, birbirine bağlı ikiden fazla parça, öğe veya alt sistemden oluşmaktadır.  Organizasyon, birimlere ilişkin bir bütün olduğuna göre, bir sistem olarak organizasyonun genel özellikleri, tüm organizasyon türlerine uygun olacak biçimde şöylece belirlenebilir:

-         “ Geniş bir çevrenin alt sistemidir;

-         Bireyleri belirli bir amaca yönelik olarak çalıştıran bir sistemdir;

-         Bireylerin bilgiyi, araç- gereci ve teknikleri kullandıkları teknik bir alt sistemdir;

-         Bireylerin bütünleşik etkinlikleri üzerine, işbirliği ile çalıştıkları yapısal alt sistemdir;

-         Bireylerin toplumsal ilişkilerini düzenleyen, psiko-sosyal bir alt sistemdir” (Gümüştekin, 1998: 9).

Organizasyonun bütününü içerecek biçimde planlama, organizasyon (örgütlenme), yürütme, denetleme ve koordinasyon yapan yönetsel bir alt sistemdir

 

Organizasyonlarda Sistem Yaklaşımı

Genel Sistem Teorisi’nin geliştirilmesi ve bu teorinin tüm alanlara uygulanması sistemin ortak özelliklerinin belirlenmesi ile daha da kolaylaşmıştır. Sistem bu ortak özellikleri ile uygulandığında bir bütünlük meydana getirir ve sistem yaklaşımını oluşturur. Sistem yaklaşımının kullanım alanları genellikle organizasyonların yönetim kademeleridir. Sistem yaklaşımının tanımı şu şekilde verilebilir: “Sistem yaklaşımı, bir sistemin bütünüyle kendisini oluşturan alt sistemleri ve bunlar arasındaki ilişkileri doğru olarak kavrayıp değerlendiren, yöneten ve sistemde meydana gelecek sorunları çözümlemekte ve karar vermede sistem analiz yöntemlerini uygulayan bir bakış açısı ve davranış biçimidir” (Marşap, 2000: 15).

Sistem yaklaşımı aynı zamanda, probleme ilişkin tüm öğelerin göz önüne alınıp, incelenerek problemin anlaşılması ve belirlenmesine ilişkin bir bakış açısı olarak da tanımlanabilir (Aydın, 1988: 161).

Sistem yaklaşımının ortaya çıkış sebeplerinden en önemlisi 19.yy’ın ortalarında artan üretimdir. Üretimin artması organizasyonların daha planlı, sistemli, hızlı ve kaliteli çalışmasına neden olmuştur. Sistem yaklaşımı, organizasyonlardaki iş gücü, donanım, bilgi, sermaye ve diğer üretim unsurlarını bir araya getirerek sistemli bir biçimde çalışmalarını sağlar. Üretimin artması organizasyonların belli alanlarda uzmanlaşmasına ve otomasyona geçmesine neden olmuştur. Otomasyona geçiş, verimliliğin artmasını beraberinde getirmiş, otomasyona geçiş; aynı zamanda da sistemlerin ve gerçekleştirdiği işlevlerin daha küçük parçalara ayrılmasını sağlamıştır. Meydana gelen bu ayrılma ise, birbirinden farklı sistemlerin ortak yanlarının, ortak işlevlerinin anlaşılmasını zorlaştırmıştır. İşte sistem yaklaşımı, bu farklı disiplinlerin aralarındaki iletişimi (farklı sistemler arası iletişim) sağlamak, yöntemler, teoriler geliştirerek diğer disiplinlere yardımcı olmak amacıyla geliştirilmiştir. İnsanlar bu durumu kontrol edebilmek ve sistem yaklaşımını uygulayabilmek için farklı yaklaşımlar geliştirmişlerdir.

Sistem yaklaşımında altında üç temel yaklaşım vardır;

a.) Bütünsel yaklaşım: Bu yaklaşımın temel düşüncesi, sistemi bir bütün olarak ele almasıdır. Bütünsel yaklaşım, sistemi oluşturan parçaların, parçalar arası ilişkilerin ve çıkacak sorunların birbirinden ayrılamayacağını kabul eder. Öğeler ve ilişkiler arasında meydana gelen sorunların (entropi) da birbirine bağlı olduğunu, bu yüzden de sorunların birisine çözüm bulunduğunda diğer sorunların da çözüleceğini ortaya koyar. Bütünsel yaklaşım, sistem kavramını “birbirleriyle etkileşimli bütünlüklerden oluşmuş, çevresiyle etkileşimli bir bütün olarak görür” (Erkut, 1989: 11). Sistem yaklaşımının temelinde, sistemi oluşturan öğeler ile sistemin bütünü arasındaki ilişkiler vardır. Bu yaklaşım, “sistemin içerdiği alt sistemler, alt sistemler arası ilişkiler ve alt sistemlerin ana sisteme yaptığı katkılar üzerinde yoğunlaşılmaktadır” (Koçel, 1982: 96). Bütünsel yaklaşım, sistemin özelliklerinden olan bütünlük anlayışını her yönden destekler. Sistemin bu özelliği daha önce de belirtildiği gibi sistemin tek bir öğesinin tüm sistemi anlatmaya yetmeyeceğini bu yüzden de sistemi bir bütün olarak ele almak gerektiğini belirtmektedir.

b.) Disiplinler arası yaklaşım: Bu yaklaşım sistem yaklaşımında tarih süreci içerisinde meydana gelen uzmanlaşma ile önem kazanmıştır. Hem genel sistem teorisinin tüm disiplinlere uygulanabilmesi hem de bilim dallarının birbirleriyle kesin olarak ayrılamaması, sistem yaklaşımında disiplinler arası yaklaşımın gündeme gelmesini sağlamıştır. Bu gelişim, çeşitli bilimlerin doğmasına ve bilim alanlarının alt bölümlere ayrılarak uzmanlaşmanın artmasına neden olmuştur.

Disiplinler arası yaklaşımda, sistem içindeki sorunlara değişik fikirlerle çözüm arama söz konusudur. “Bilim dallarının birini diğerinden kesin çizgilerle ayırmak imkansız olmakla birlikte, her bilim dalının kendine özgü kavramları, yöntemleri, bakış açıları vardır. Disiplinler arası yaklaşım bu kurallara uyarak, çözüm aranan sorunu, tüm yönleri ile farklı görüşlere dayanarak ele almakta ve problemlere çözüm aramaktadır” (Aydın, 1988:166). Buna örnek olarak kütüphanecilik ve enformasyon bilimleri verilebilir. Kütüphanecilik bilimini sistemin bütünü olarak düşünürsek,  kütüphaneciliğin ilgili olduğu kataloglama, sınıflama, dizinleme gibi alt alanlar da sistemin hem alt sistemini hem de öğelerini meydana getirmektedirler. Bu öğelerde çıkan sorunlar kütüphanecilik bilimi bütünü içerisinde fakat bu konularla ilgili yöntemlerle çözümlenebilir.

c.) Bilimsel yaklaşım: Bilimsel yaklaşım, sistemdeki sorunlara bilimsel yollar ile çözüm aramayı ifade eder. Bilimsel yaklaşım, temel ve uygulamalı bilimlerin 19 yy. dan itibaren hızla gelişmesi ve problemlere deneysel yöntemle çözüm aranması sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu yaklaşım bütünsel ve disiplinler arası yaklaşıma göre daha sistemli, daha akılcı, deneye dayalı bir yaklaşımdır. Bilimsel yaklaşımda sistemdeki sorunların giderilmesi için daha planlı bir hazırlık söz konusudur. Bu hazırlığın aşamaları şu şekilde sıralanabilir:

-Olayların gözlenmesi;

-Sorunun çözümüyle ilgili hipotezin belirlenmesi;

-Deneylerle hipotezin test edilmesi;

-Genelleme yapılması;

-Yapılan bu genellemeyle olayların denetim altına alınması (Aydın, 1988:166).

Sistem yaklaşımı, sistemi unsurları, ilişkileri, amaçları ve bu amaçlara yönelik faaliyetleri ile bir bütün olarak ele alan, bu bileşenler arasındaki sorunları çeşitli görüş akımları ve bilim alanları içerisinde değerlendirerek bilimsel yöntemlerle sorunlara çözüm arayan ve sistemin doğru çalışmasını sağlayan bir düşünce, hareket ve uygulama yöntemidir.

 

Organizasyonların Yönetiminde Sistem Yaklaşımı

Her organizasyon kendisine girdi sağlayan ve sınırlarını belirleyen bir çevre içerisinde bulunur. Organizasyon hizmet/mal üretmektedir; bu ürünlerini seçmiş olduğu kullanıcı grubuna, elindeki olanaklar ve kurduğu sistem – alt sistemler yardımıyla sağlar.

 Sistem yaklaşımı en basit şekliyle yönetim sürecindeki bir düşünce tarzıdır. Bu düşünce tarzı, organizasyon çalışmalarının başarılı bir biçimde yönetilmesini, iç ve dış çevre elemanlarının bir bütün olarak ele alınmasını sağlamaktadır.

Yönetimde sistem yaklaşımı, yönetim konusunda belirli bir düşüncenin ortaya çıkışını beklemek ve bu düşünceyi geliştirmek amacıyla, yönetim sürecinin izlenmesi ve oluşabilecek problemlerin çözümlenmesinde yöneticiye yardımcı olmaktadır (Ertürk, 2000: 36). Sistem yaklaşımının yönetim kademelerinde uygulanması tamamen yöneticiler ile ilgili bir konudur. Çünkü yönetici; organizasyonun hem planlayıcısı, hem idarecisi hem de en yüksek sorumluluk ve yetki kademesidir. Yani yönetim dendiğinde bir süreçten çok o süreci yöneten kişi akla gelmektedir.

Yönetici; organizasyonun iç-dış çevresi, organizasyon çalışanları ve alt sistemlerin ilişkileri yardımıyla organizasyonun durumu ile ilgili bilgi edinir. Organizasyon yöneticilerinin, organizasyonun yaşaması, devamlılığını sürdürmesi, gelişmesi ve dinamik dengesinin korunması için organizasyonla ilgili tüm değişkenleri bilmesi, anlaması ve değerlendirmesi gerekir. Yönetici, sistem yaklaşımı ile dar bir görev anlayışından kurtularak, kendisine bağlı olan tüm alt sistemler ve çevre ile ilişkilerini artırma durumuna gelmektedir. Yöneticiler, kendi sistemlerinin (organizasyon sistemi) gereksinimlerini, problemlerini, çözüm yolları ve yöntemlerini daha yakından ele alarak sistemin devamlılığını sağlamak zorundadırlar. Yönetici, organizasyonundaki tüm sistem ve alt sistemlerini değerlendirirken, bunların birbirlerine olan katkılarını ya da zararlarını da değerlendirme fırsatını yakalar.

Yönetimde sistem yaklaşımının sağladığı yararlar şu şekilde sıralanabilir:

-  Bilgi ve geri besleme;

- Geliştirilmiş karar verme;

- Elektronik bilgi işlem makineleri (Yozgat, 1984: 94).

Organizasyon yapılarının gittikçe karmaşıklaşması, yönetim anlayışındaki, teknolojideki ve iletişimdeki gelişmeler sistem yaklaşımı modelinin yönetim alanına uygulanması gerçeğini ortaya koymuştur. Yöneticinin organizasyon için daha esnek bir bakış açısıyla inceleme ve değerlendirme yapması, organizasyondaki bilgiye erişmesi ve geri bildirimleri alması ile gerçekleşir. Bilgi ve geri bildirim, sistemdeki kontrolü sağlamak için gereklidir. “Sistem yaklaşımı, yöneticinin bilgi yığınları içerisinden doğru ve yeterli parçaları seçerek kullanmasını ve yeni bilgileri daha kolay kavramasını kolaylaştırır” (Marşap, 2000: 23).

Bilgi ve geri bildirim, organizasyonda karar verme sürecini başlatır. Teknolojinin gelişimi ve yeni yönetim anlayışının ortaya çıkması, gelişmiş karar verme süreçlerinin belirlenmesini sağlamıştır. Kararlar, organizasyonun programlanmış veya planlanmış (structured-planned) işlemleri, politikaları, stratejileri, bütçeleri ve yöntemlerine uygun şekilde olmalıdır. Bu durum kararların daha ekonomik, daha doğru ve uygulanabilir bir hal almasına yardımcı olur. “Yönetimde sistem yaklaşımı, yöneticiye çevreden başlayarak, bütünü inceleme ve parçalara inme biçiminde geniş ve sağlıklı bir yaklaşım geliştirir. Böylece de organizasyonun çevresi, unsurları, kaynakları ve bunların birbirleri ile ilişkilerini kavrar. Problemin çözümünde de tek bir yönteme bağlı kalmaz, probleme dar ve geniş bir çerçeveden bakarak bozuklukları kolay ve doğru olarak ortaya koyabilir” (Çapar, 1993:54). Bunun ötesinde kararların bilgisayarlar aracılığıyla alınabilmesi organizasyonlar için büyük bir avantajdır. Bu durumda karar vermeyi kolaylaştırmak amacıyla bazı sistemlerin gelişmesi de söz konusudur. Ancak bu konuya ilerleyen bölümlerde daha ayrıntılı bir şekilde değinilecektir.

Sistem yaklaşımı, klasik yönetim teorisinin katılığı ve kapalılığından kurtulmak için gerekli olmuştur. Böyle bir yaklaşım organizasyonlara esneklik sağlamış ve organizasyonları  daha kapsamlı bir şekilde incelemek mümkün olmuştur. Bununla beraber yönetimde sistem yaklaşımı yöneticiye bazı yararlar da sağlamaktadır (Marşap, 2000: 20; Çapar, 1993: 54).

Sistem yaklaşımı, elektronik bilgi işlem araçlarının yardımıyla organizasyonun problemlerinin çözüme kavuşturulması için gerekli ve yeterli bilginin toplanması, yöntemlerin belirlenmesi ve modellerin oluşturulmasının yanı sıra organizasyonun yönetimi konusunda da yöneticilere yardımcı olur.

 



* Yayımlanmamış çalışma raporudur.

** Arş. Gör. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü öğretim elemanıdır. E-posta hakananameric@gmail.com, anameri@humanity.ankara.edu.tr