ULUSLARARASI YARGI VE HAKEMLİK KARARLARI IŞIĞINDA KITA SAHANLIĞI
Göster/ Aç
Yazar
PAKFİLİZ, Aslı (Yazar)
PAZARCI, Hüseyin (Tez Danışmanı)
Üst veri
Tüm öğe kaydını gösterÖzet
Devletlerin kıta sahanlığı üzerindeki iddiaları 1900’lerin başlarına dayanmakla birlikte, bu konudaki iddiaların netlik ve hukuksal bir statü kazanması II. Dünya Savaşı sonrasında olmuştur. Teknolojik gelişmeler ve devletlerin doğal kaynaklara olan gereksinimlerinin artması sonucu girdikleri arayış ile kıta sahanlığı üzerindeki iddiaları artmış, bu da kıta sahanlığını sınırlandırma sürecini başlatarak, bu kavramı hukuksal bir zemine oturtma ihtiyacını doğurmuştur. Böylece, yapılan konferanslar sonucu, 1958 Cenevre Sözleşmesi ve 1982 BMDHS ortaya çıkmıştır. Devletlerin kıta sahanlığı sınırlandırması konusunda uzlaşamadığı durumlarda ise uluslararası hukuka uygun olarak yargıya başvurulmuştur. 1958 Sözleşmesinden bu yana doğrudan sınırlandırma uyuşmazlıklarına ilişkin olarak Uluslararası Adalet Divanı ve uluslararası tahkim mahkemelerinde birçok dava incelenip, karara bağlanmıştır. Bu kararların hepsinde varolan genel eğilim sınırlandırmanın, sınırlandırılacak bölgenin özel durumları ele alınarak hakça bir sonuca ulaşacak biçimde yapılmasıdır. Her kıta sahanlığı sınırlandırmasında uygulanacak tek bir yöntemin zorunluluğundan bahsetmek mümkün değildir. Ancak her kıta sahanlığı sınırlandırmasında uygulanması gereken kural, gerek içtihatta, gerekse Sözleşmelerde vurgulandığı üzere, sınırlandırmanın devletler arasında karşılıklı görüşmeler sonucu saptanması ve hem devletlerin hem de mahkemelerin yapacağı sınırlandırmanın hakkaniyete uygun bir sınırlandırma olması gerektiğidir. Bu çerçevede hakça ilkelerin uygulanması sonucunda, hakkaniyete dayalı bir sonuca ulaştırması en muhtemel yöntem belirlenerek sınırlandırmaya gidilmesi gerekmektedir.